CHP Genel Başkanı Özgür Özel, İstanbul'da gerçekleştirilen grup toplantısında "Devlet dediğiniz, onu yönetmek için milletten yetki isteyen, milletin yetkisiyle başa gelen bir avuç muhteristen ibaret değildir. Bu devletin kodları, gelenekleri bu devletin yüz yıllık hatta çok daha gerilere dayanan ve içinde vicdanı olan, akıl olan bu ülkenin geleceğini düşünen bu devletin kodları vardır. Emin olun bugün devleti yöneten bir avuç güya iktidarın yanında bu devlet memurlarıyla, yöneticileriyle ve bu ülke her zaman iyi olsun diye düşünen çok sayıda bileşeniyle birlikte bu yaşananların tamamının nasıl bir zarar verdiğini görüyor. Devleti de karşısına almış, milleti kaybetmiş bir iktidarla karşı karşıyayız" dedi.
CHP'nin cumhurbaşkanı adayı, Türkiye Belediyeler Birliği (TBB) ve İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun tutuklanmasının ardından CHP Grup toplantısı İstanbul Mustafa Kemal Kültür Merkezi'nde yapıldı. Özel, 81 il başkanının katıldığı toplantıda, salona "Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiç birimiz" sloganıyla girdi. Özel, şunları kaydetti:
"Bugün 19 Mart başarısız darbe girişimine karşı direnişimizin yedinci günündeyiz. Yedi gündür Türkiye kumpasa karşı meydanlarda, sokaklarda itiraz ediyor. Milyonlar tepkisini gösteriyor. Meydanlarda toplanıyoruz ama miting yapmıyoruz. Bir darbeye karşı direniyoruz ve direnme hakkımızı kullanıyoruz. Karşımızda siyasi çıkarları için Türkiye'nin geleceğine ihanet eden Türkiye'ye karşı ihanet içinde olan bir avuç insan var. Çünkü arkalarında halk yok. Millet yok. Kalabalıklar yok. Arkalarında devletin tamamı da yok. Devlet dediğiniz, onu yönetmek için milletten yetki isteyen, milletin yetkisiyle başa gelen bir avuç muhteristen ibaret değildir. Bu devletin kodları, gelenekleri bu devletin yüz yıllık hatta çok daha gerilere dayanan ve içinde vicdanı olan, akıl olan bu ülkenin geleceğini düşünen bu devletin kodları vardır. Emin olun bugün devleti yöneten bir avuç güya iktidarın yanında bu devlet memurlarıyla, yöneticileriyle ve bu ülke her zaman iyi olsun diye düşünen çok sayıda bileşeniyle birlikte yaşananların tamamının nasıl zarar verdiğini görüyor, devleti karşısına almış, milleti kaybetmiş bir iktidarla karşı karşıyayız.
"19 Mart gününe giderken organize kötülükle karşı karşıya olduğumuzu hepimiz biliyorduk"
Milletin menfaati neredeyse devletin aklı oradadır. Menfaati demokrasidedir. Darbenin karşısındadır. 19 Mart günü darbeye kalkışıldığında 20 Mart sabahı şunu gördük; 19 Mart gününe giderken hepimiz biliyorduk bir organize kötülükle karşı karşıya olduğumuzu ve bu organize kötülük 19 Mart gününü şöyle işaret ediyordu; diplomayı iptal edecekler. O gün diploma iptalini İstanbul Üniversitesi'nin İşletme Fakültesi'nden bekliyorlar. Ama bir yanda da şunu söylüyorlar; 'O güne bırakamayız. Bir gün öncesinden salıdan bilmeliyiz kaç kişi evet diyor.' Dört kişi lazım onlara. İki buçuk cevabı almışlar. Üçüncü belki, dördüncüyü bulamıyoruz. Bunu duyunca öyle bir işe kalkıştılar ki hani iki kötülük birbirine benzetilemez, yarıştırılamaz. Ama nasıl İstanbul Sözleşmesi'ne Meclis girip sonra bir tek adam imzasıyla alakasız bir şekilde çıkıldıysa en az onun kadar hukuksuz bir şekilde fakültenin verdiği ve arkasında duracağı diploma, baskıyla ikna edemedikleri, dekanını istifa ettirdikleri ama ikna edemedikleri fakültenin yerine bir gün önce, ertesi gün toplanıp da 'Diploma geçerli' demesinler diye üniversite yönetim kurulunu toplayıp oradan diplomayı iptal ettirdiler. Ekrem Başkan bir iftardaydı. Ben bir iftardaydım. İkimiz de bu kötülüğün ne manaya geldiğini anlattık.
"2019'da bu kenti Saraçhane'yi Ekrem İmamoğlu'na emanet ettiler"
Sabah gözlerimizi bir açtık. Bu sefer ne kötülük planladılarsa ellerinde ne varsa hani diyor ya gençler 'Bütün tuşlarına basarak kötülüklerin' hem terör soruşturması açtılar, yolsuzluk soruşturması açtılar. İBB dediler yanındakiler sağındakiler solundakiler dediler. Ben o gün sabah uyandığımda ilk işim İstanbul'a ulaşmak, bu darbenin hedeflediği mekanı savunmaya geçmek oldu. Çünkü her darbenin bir simge mekanı vardır. Darbeler iktidara karşı yapılır ve iktidar nerede temsil ediliyorsa orayı ele geçirmeye çalışır. Nasıl her darbe millet egemenliğini sona erdirip Meclis'leri kapatırsa burada da hedefin İstanbul Büyükşehir Belediyesi, onun simge binası Saraçhane olduğunu biliyorduk. Çünkü o Saraçhane 25 yıl boyunca Tayyip Erdoğan ya da atadıkları, önerdikleri, görevlendirdikleri tarafından yönetilmiş en sonunda millet 'Yönetiyorsun da İstanbul'un en güzel arsalarını bütün varlıklarını veya bu kente karşı suçlar işleyerek dört tane devraldığın gökdeleni 257'ye getirerek alıyorsun ama her geçen gün yoksulluk artıyor. İşsizlik artıyor. Sorunlar büyüyor. Şehir yaşanılamaz hale geliyor. Yeşil azalıyor şehirde. Ama birileri yeşil dolarları biriktiriyorlar bir başka yerlerde. Bizim sesimizi kimse duymayacak mı' dediklerinde gözlerinin önüne bir alternatif geldi. Heyecanlı, genç, dinamik hem CHP'den gelen ama toplumun tüm kesimlerini bilen, seven, dayanışan birisi kolları sıvamış Esenyurt'un yanında inanılmaz kent suçlarına karşı mücadele eden yarım metre yeşil alana karşı kişi başına 20 metrekare yeşil alan tanımlayabilen birisi suç işlemeden, suç işletmeden yemeden yedirmeden, çalmadan çaldırmadan bir mutlu kent yaratmıştı. Burayı da o yönetse ne olur dediler. Düşündüler. İyi olur dediler. 2019'da bu kenti, Saraçhane'yi Ekrem İmamoğlu'na emanet ettiler.
"Çok uğraştılar ama Ekrem Başkan'ın bileğini bükemediler"
Önce bir şaşkınlık sonra hemen fark çok az. 19 gün, burada ön sıralarda oturan milletvekilleri ve bu görevi geçmiş dönemde yapan arkadaşlarımız sandık nöbeti tuttular. Çuvallar üstünde uyudular. O sayımda İstanbul'un iradesini çaldırmadılar. Ardından mazbatayı aldık, sevindik ve Saraçhane'ye gidip devraldık. O andan beri de ne yaptılarsa o seçimi hazmedemeyip seçimi iptal ettiler. 13 bin 600 fark 806 bin oldu. Beş yıl boyunca çalıştırmamak için her yolu denediler, otobüsleri yalandan yaktılar. Yürüyen merdivenlerin arasına taş sıkıştırdılar. Her türlü hizmeti aksatmak için her yola başvurdular. Yurt dışından bulduğumuz parayı imzalamadılar. Projelerimizi onaylamadılar. Ama durduramadılar. Ve son seçimlerde onu yenecek rakip bulmakta zorlandılar. Kendilerini ortaya attılar. Bir Cumhurbaşkanı birden çok genel başkan, 18 bakan, devletin bütün gücü, ilçe başkanı hükmünde kaymakamlar, il başkanlığını aşan valilerle yüklendikleri seçimde çok uğraştılar ama Ekrem Başkan'ın bileğini bükemediler. Çünkü İstanbullular o bileğin gücünü de o yüreğin gücünü de gayet iyi biliyorlar.
"10 milyonlara İstanbul'un iradesine sahip çıktıkları ve darbeyi püskürttükleri için yürekten teşekkür ediyoruz"
İşte biraz önce FETÖ'cülerin kahraman ordumuzun Atatürkçü subaylarını tıkmak için yaptıkları Silivri Cezaevi'nde, FETÖ'cülerin nerede bir vatansever, FETÖ'cülerin nerede bir yurtsever, nerede bir milliyetçi, nerede bu ülkesi için çalışan birisi varsa onların kumpaslarını gören, buna direnenler varsa içeri tıkmak için yaptıkları hapishanede Ekrem Başkanı, Murat Başkanı, Resul Emrah Şahan Başkanı gördüm. Diğer başkanlara da selamlarımı bırakıp geldim. Ekrem Başkan'ın bu bir meşhur sarılması var ya, o şehit anasına sarılması, o şehit evladına sarılması, o en sevdiğine sarılması, bana emanet etti, öyle sarılıyor hepinize. Ve hepimiz biliyoruz ki 300'ün üzerinde müfettişin konuçlandığı yıllarca didik didik yaptığı ve bir kusur bulamadığı ama müfettişlerimizin geçmişe dönük çuval çuval bulduğu yolsuzlukları da Süleyman Soylu'nun alıp el koyup üstünü örttüğü o İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nde şimdi bir gizli tanık birkaç gizli tanık bulup yalancı şahitliklerle Ekrem Başkan'ı karalamaya, esas olarak seçilemedikleri bir belediyeye bir kayyum atamak suretiyle çökmeye niyetlendiler. Bütün darbeler seçilmişe karşı seçilmemişi getirmek üzere yapılır. 19 Mart darbe girşimi de seçilmiş İstanbul'un Büyükşehir Belediye Başkanı'na karşı onu yenememiş hazımsız bir darbecinin atadığı bir kayyumu getirmek içindi. Hesaba katamadıkları 10 milyonlara İstanbul'un iradesine sahip çıktıkları ve darbeyi püskürttükleri için yürekten teşekkür ediyoruz."