İşte Gergerlioğlu'ndan açıklama:
Meclis İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu görevini yapmıyor!
Değerli basın mensupları bu haftaki basın toplantımıza başlıyoruz. Yine önümüzde çok önemli hak ihlalleri var. Meclis İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu görevini yapmadığı için, AK Parti, MHP güdümünde, kontrolünde olan bu komisyon görevini yapmadığı için biz her hafta basın toplantısı ile hak ihlallerini gündem etmeye ve siyasi baskıyla netice almaya çalışıyoruz.
Kocaeli Derince ’de yine bir müzisyen yaşamına son verdi.
Değerli arkadaşlar pandemi sonrası bir de ekonomik felaketin yerleşmesi ile müzisyenlerin intiharlarında çok önemli bir artış var. Vekili olduğum Kocaeli Derince ’de yine bir müzisyen yaşamına son verdi. Maalesef ki müzisyenler pandemide çok büyük sıkıntılar çektiler ve sonrasında da bir de iktidarın oluşturduğu ekonomik felakete yakalandılar. Bu Kocaeli’nde intihar eden kaçıncı müzisyen oldu! Allah rahmet eylesin, onları çaresizliğe düşürenler sorumluluklarını hissediyorlar mı diye soruyorum! Bu insanların vebali, iktidarın sırtındadır. Müzisyen Ergün Kalka, düğünlerde müzisyenlik yapıyordu, 50 yaşındaydı, Yenikent Mahallesi’nde ağaçlık bir alanda asılmış bir cesedi bulundu, 2 çocuk babasıydı.
Mehtap Şentürk %85 engelli MS hastası, Sincan Cezaevi Kadın bölümünde yatıyor ve cezaevinde bile kalamıyor, cezaevi hastanesinde kalıyor Hiç mi vicdanınız yok?
Hasta mahpusların dramı devam ediyor. Gördüğünüz gibi Mehtap Şentürk %85 engelli MS hastası, Sincan Cezaevi Kadın bölümünde yatıyor ve cezaevinde bile kalamıyor, cezaevi hastanesinde kalıyor, başında annesi ona refakatçilik ediyor. Böylesine zor koşullarda halen ısrarla cezaevinde tutulmaya çalışılıyor. Bu kadın tekerlekli sandalyede, elleri ayakları felç, idrarını tutamayan ağır bir MS hastası tüm bunlara rağmen onu cezaevine koymuşlar. Olacak bir şey değil, normalde ülkede böyle olması mümkün değil ama maalesef ki bu kadıncağız bir müddettir cezaevinde. İstanbul ATK’nın bir an evvel karar vermesi gerekiyor, bu kararı bekliyoruz, normalde Menemen R Tipi’ne sevki kararlaştırıldı fakat aile götüremeyeceğini söyledi, şu an Sincan Cezaevi’nde hastane koğuşunda kalmakta. Biz de Meclis İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu’na başvurarak bu konuya el atmasını istedik, tabi her zamanki topu taca atan cevaplarla karşılaştık, bu İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu’nun cevabı. “Mesele yargısaldır, Anayasa Mahkemesi’ne gidin. Bizim yapacak bir şeyimiz yok.” Hiç mi vicdanınız yok? Apaçık bir şekilde bu konuda bir bilgi isteyebilirsin ve araştırma yapabilirsin, bir heyet oluşturabilirsin İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu her şey yargıya intikal ediyor, sen yargıya intikal etmiş diye bir konu hakkında ihlal var mı yok mu diye araştırma yapmayacak mısın? Yargının konusu ayrıdır ama yaşanan süreçte insanların yaşadığı ihlaller neticesinde bir araştırma yapman gerekir diyoruz. Maalesef ki İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı iktidarın dediklerini harfiyen yerine getiren bir kişi olmuştur maalesef ki. Raporları elimizde Mehtap Şentürk’ün ağır bir hasta olduğu apaçık ortada.
Darbe mağduru Askeri öğrenciler ve kursiyer teğmenlerin dramı devam ediyor.
Askeri öğrencilerin dramı devam ediyor. Bize sürekli başvurular geliyor. Bir veli bize başvurmuş, çocuğunun yaşadığı mağduriyetleri ayrıntılı bir şekilde anlatmış. Baba Ahmet Fent bize başvurmuş, 6 yıldır çocuğunun çok ağır mağduriyetler yaşadığını, adil olmayan bir yargılamayla müebbet hapse mahkûm edildiğini, bir askeri öğrenci olarak kimseye emir verecek durumda olmamasına rağmen darbeci ilan edildiğini, mahkemelerde üstlerinin öğrenciler hakkında herhangi bir emir verme yetkisi yoktur, darbeci olmaları mümkün değildir demelerine rağmen maalesef ki böyle bir ağır karar verildiğinden bahisle bize başvurusunu gerçekleştirdi. Biz askeri öğrencilerin, kursiyer teğmenlerin halini sürekli gündem ediyoruz. Geçtiğimiz günlerde de Ankara Sakarya Caddesi’nde yapılan bir basın açıklamasına destek verdik fakat 6 yıldır suskun kalan, sesini çıkaramayan velilerin, orada bir basın açıklaması yapmasına fırsat verilmek istenmedi, biz de bu açıklamada vatandaşın sesi olmak istedik, tek başına açıklamamızı sürdürünce de yanımıza yaklaşan bir vatandaş trajikomik bir şekilde milletvekili ile konuştuğu için uzaklaştırıldı, inanılmaz bir görüntüydü. İnsanlar büyük bir hayretle karşıladı, ülkenin geldiği, yeri göstermesi açısından çok çarpıcıydı. Bir milletvekili ile konuşan kişi oradan uzaklaştırılıyor ve hatta gözaltına alınmak isteniyordu, gözaltına alınmadı sadece uzaklaştırıldı ama bir milletvekilinin konuşması polis tarafından engellenmesi akıl alır bir iş değil, biz bunun için suç duyurusunda bulunduk. Bu polis memuru için ve diğer görevliler için suç duyurusunda bulunduk. Mutlak surette siyaset yapma hakkımızın engellenmesi ile ilgili bu durum için mutlak surette hukukun gerçekleşeceğini düşünüyoruz ve bu anayasayı çiğneyen inanılmaz suçun cezalandırılacağını düşünüyoruz. Biz suç duyurumuzu yaptık ve takibindeyiz. Hiçbir kamu görevlisi, kamu görevlisi gücünü kullanarak hukuku, anayasayı ayaklar altına alamaz, böyle saçma hukuksuz fiillere imza atamaz, hele de “Kolluk gücüyüm istediğimi yaparım.” Diyerek bir milletvekili ile konuşan vatandaşı milletvekilinin yanından alıp götürmek gibi saçma sapan bir fiile imza atamaz ama bu da oldu Türkiye’de, işte ülkenin geldiği hukuksuzluğu göstermesi açısından son derece manidar.
Eren Keskin ve Öztürk Türkdoğan sadece ve sadece insan hakları savunucularıdır, bunu da herkes böyle bilsin!
Hukuksuzluk maalesef ki insan hakları savunucularına yoğun bir şekilde yapılıyor. İnsan hakları savunucusu Eren Keskin’in örgüt üyeliği ithamıyla verilen 6 yıl 3 aylık hapis cezası İstinaf tarafından onandı ve aynı zamanda İnsan Hakları Derneği Eş Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan arkadaşımızın yargılandığı mahkemede de abuk sabuk gerekçelerle yargılandığı mahkemede de sonunda nihayet kendisini uğraştırdıktan sonra beraat kararı verildi. Öztürk Türkdoğan beraat etti ama diğer Eş Genel Başkan Eren Keskin hanımefendi maalesef ki İstinaf tarafından cezası onandı. İnsan hakları savunuculuğu yargılanıyor, bana da yönelen insan hakları savunuculuğu yaptığımız için yönelen yargısal sistem şu anda da İnsan Hakları Derneği Eş Genel Başkanlarına yönelmekte ve onları mahkum etmeye çalışmaktadır, bu kabul edilecek bir durum değildir. Arkadaşlarımızın yanındayız, onların tek yaptığı iş onurlu, erdemli bir şekilde insan hakları savunuculuğu yapmaktır, Eren Keskin ve Öztürk Türkdoğan sadece ve sadece insan hakları savunucularıdır, bunu da herkes böyle bilsin!
Adalet Bakanı Bekir Bozdağ ayıbını örtmeye çalışıyor!
Adalet Bakanı Bekir Bozdağ açıklama üstüne açıklama yapıyor. Ayıbını örtmeye çalışıyor, telaşla “Cezaevlerinde hiçbir kötü muamele işkence yoktur.” Diyor, tabi ki kendisinin de inandığı açıklamalar değil bunlar ama yalandan açıklama olsun işte! Açıklama yapıyor ve güya güllük gülistanlık bir ülke olduğu imajını vermeye çalışıyor. Biz Bekir Bozdağ’a en az 211 soru önergesi verdik ve maalesef ki önergelerimizde şu ana kadar 0 cevap alabilmişiz, düşünün bu kadar önerge veriyorsunuz ve cevap alamıyorsunuz. Daha sonra da çıkıp Adalet Bakanı: “Cezaevleri güllük gülistanlık.” Sen önce bizim soru önergelerimize cevap ver. Örtbas ettiğiniz ihlaller ile ilgili tatminkar bir açıklama yap! CPT raporlarını yıllarca niye geciktirdiğinizi? 2017 raporunuzu ancak 2020 Ağustos’da açıklattırdığınızı? 2016 raporunu niye halen açıklanmadığını? CPT’ye bu konuda fren yaptırdığınızı gel açıkla! Nelerden korkuyorsunuz? Neleri duyurmak istemiyorsunuz? Bunları bilelim! Bunlar çok açık ve net bir şekilde ortada ve geçtiğimiz hafta konuşulan çok önemli bir konu vardı, Silivri Cezaevi’nde Ferhan Yılmaz’ın vefatı ile sonuçlanan bir süreçti, biz bu olayları duyduğumuzda, telefon açtığımızda Silivri Cezaevi’ne “Hiçbir şey yok.” Açıklamaları almıştık fakat daha sonra Ferhan Yılmaz isimli genç bir mahpusun hayatını kaybettiğini ve ardından da Halil Kasal isimli bir mahpusun da yoğun bakımda olduğu bilgisini aldık, daha sonra Halil Kasal’ın yoğun bakımda olmadığı açıklaması yapıldı fakat annesi onu ziyaret ettiğinde annesi oğlunun vücudunda inanılmaz darp izleri olduğunu anlatıyor ve çocuğun kendinde olmadığını söylüyor. Gencecik insanlar bunlar. Oldukça ağır iddialar var, süngerli odaya konulduğu ve tuvalete de götürülmedikleri, tuvaletlerini hücrede yapmaları istendiğini ve hakaret, darp ve travmalara uğradıklarını söylüyor. Annesi kollarında kesikler var, boğazında morluk var diyor. Ferhan’a da işkence edildiği yönünde önemli iddialar var, Halil Kasal’ın babası da: “İçler acısı böyle olmaması gerekir. Ben oğlumu o halde gördüm, oğlumun gözlerindeki korkuyu gördüm, ben bir baba olarak yaşamak istemiyorum. Tamam çocuğumuz cahildir hata yapmış ama devletin güvencesinde ve içeride hakaret, darp, haksızlık, hukuksuzluk görüyor. Kelepçeli eli kolu bağlı birini cop, demir sopa ile dövmek ne demek?” diye birtakım eleştiriler yapmışlar. Bu konuda Ceza Tevkifevleri açıklama yaptı ama hiç tatminkar bir açıklama değildi. Ölüm olayı ortaya çıkana kadar sorularımıza hiçbir olay yok diye cevap veren cezaevi yönetimi yoğun bakımda Ferhan Yılmaz’ın darp görmüş görüntüleri karşısında Ferhan Yılmaz’ın öldüğü açıklamasını yaptı, kalp krizinden öldü denildi fakat daha sonra ölüm raporunda bulaşıcı hastalıktan öldüğü belirtildiği görüldü. Bu kadar çelişkilerin üst üste olduğu bir şey, kalp krizi deniliyor, bulaşıcı hastalık deniliyor, darp görmemiştir, tıbbi müdahale sırasında olmuştur deniliyor fakat görüntü hiç öyle değil ve duyumlarımız hiç öyle değil. Bütün bunların sonucunda da en az 10 mahpusun farklı illere nakledildiği bilgisi var, durup dururken bu mahpuslar niye naklediliyor? Demek ki içeride ciddi bir olay var, tartışma var, bundan dolayı bir sevk olayı var, zaten Halil Kasal sevk edildiği cezaevinde annesi tarafından görüldü ve ancak böyle bilgi alınabildi. Mahpusların ve yakınlarının söylediği çok farklı, cezaevi yönetiminin her zaman olduğu gibi “Hiçbir şey yoktur, ortalık güllük gülistanlıktır.” Şeklinde açıklamaları bir başka türlü. Biz bütün bu takiplerimize inanıyoruz ve güveniyoruz. Cezaevlerinin örttüğü binlerce vaka olduğunu en yakından bilen bir milletvekiliyim, insan hakları savunucusuyum, bize hikaye anlatmasın Sn. Bekir Bozdağ bir suçlu edasıyla suçlarını telaşla örtmeye çalıştığını çok iyi biliyoruz, kendisinden önceki selefi Abdulhamit Gül’ün de aynı minvalde olduğunu çok iyi biliyoruz. Kendisi de şu anda maalesef ki bu kötü Adalet Bakanlığı yönetimini devam ettiren ve daha da kötüleştiren bir isim olarak tarihe geçiyor.
Mahpusların mektuplarının taranarak UYAP’a kaydedilmesini Anayasa Mahkemesi Özel hayata saygı hakkı ve haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğine karar vermiştir
Anayasa Mahkemesi kararları son derece önemli. Bu hukuksuz iktidar her türlü Anayasa’ya aykırı yasa çıkartıyor fakat daha sonra başvurular ile Anayasa Mahkemesi’nden hak ihlalleri kararları çıkıyor. Bakın şu Anayasa Mahkemesi kararı son derece önemli; mahpusların mektuplarının taranarak UYAP’a kaydedilmesi ile ilgili bir karar alındığını görüyoruz. Bunu cezaevleri uzun bir süredir yapıyor, mahpus mektup gönderiyor, o mektuplar kayda giriyor. İnsanların özel yazdıkları hususlar var ama bütün bunlar oradaki görevlilerin rahat bir şekilde görebileceği şekilde bir yere kaydediliyor. Anayasa Mahkemesi’ne başvurulmuş bu noktada ve Anayasa Mahkemesi bunun hukuka ve anayasaya aykırı olduğuna, bu şekilde özel mektupların kaydedilemeyeceğine dair bir karar vermiş. Özel hayata saygı hakkı ve haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğine karar vermiştir. Bu kaçıncı hak ihlali kararı? İdare inanılmaz kararlarla, yasalarla, yönetmeliklerle Anayasa’yı her gün çiğniyor.
Bu da KHK ile kapatılan okullarda çalışan öğretmenler ile ilgili bir Anayasa Mahkemesi kararı, bu konuda bir başvuru yapılmış ve Anayasa Mahkemesi kişinin KHK ile kapatılan bir okulda çalıştığı için kesinleşmiş bir mahkeme kararı da olmamasına rağmen çalışma izninin keyfi bir şekilde verilmemesinin Anayasa ihlali olduğunu söylemiş. Biz bununla ilgili çok büyük uğraşlar verdik kaç senedir. Milli Eğitim eski Bakanı ile görüştüm ve özel öğretim kurumları genel müdürü ile defalarca görüştüm, bu hukuksuz kararın bitmesi, en az 20 bin öğretmenin öğretmenlik yapması gerektiğini söyledik, bir kurumda çalıştı diye insanların çalışma izninin iptal edilmesi kadar saçma ve hukuksuz bir şey olabilir mi? Ama bu maalesef Türkiye’de yapıldı, insanlar beraat ettiği halde çalışma izinleri verilmedi, yokuşa sürüldü, ben bu konuyu çok yakından takip eden birisi olarak Milli Eğitim Bakanlığı’nın bu konuda bir şey yapmadığını, yapamadığını, Özel Öğretim Kurumları Genel Müdürü’nün bu konuda hiçbir şey yapmadığını ve en sonunda baskılarımız sonrasında meselenin İçişleri Bakanlığı’na havale edildiğini, Milli Eğitim’e bağlı öğretmenlerin çalışma izni için İçişleri Bakanlığı’ndan izin almak zorunda bırakıldığını gördük, yokuşa sürdükçe sürdüler, ülkede bir öğretmen sorunu olmasına rağmen yokuşa sürdükçe sürdüler ve öğretmenlere çalışma izni vermediler. En sonunda Anayasa Mahkemesi bütün bunların bir ihlal olduğuna karar veriyor! Hakkında kesinleşmiş bir karar olmayan birisinin veyahut da beraat etmiş birisinin çalışma izninin verilmemesinin hak ihlali olduğuna Anayasa Mahkemesi karar veriyor. Haksızlıklara karşı boyun eğmemek ve tüm hukuki basamakları sonuna kadar zorlamak gerektiğini lütfen unutmayalım. “Lanet olsun, bir yere başvurmaya gerek yok. Hukuksuz bir ortam.” Demeyin, hukuku sonuna kadar zorlayın, en son aşamaya kadar gidin, mutlaka bir gün haksızlıklar karşısında hakkınızın ortaya çıkacağını bilin ve bundan sonrasında da hukuki olarak neler yapılabileceğine dair avukatlarla görüşerek ki bununla ilgili önemli açıklamalar da var. Bu takiplerin hangi aşamadaysa, mahkemelere, Anayasa Mahkemesi kararının sunulmasıyla yapılması gerektiğinin iyi bilmesi lazım. Anayasa Mahkemesi elinizde, kurumlara başvurarak tekrar öğretmenliğinize dönme şansı var değerli öğretmenlerimiz.
Anayasa Mahkemesi ihlali Süleyman Soylu’nun cebinden değil tüm toplumun, hazinen cebinden çıkıyor.
Anayasa Mahkemesi ihlal üstüne ihlal veriyor. İdarenin saçma, hukuksuz, inanılmaz kararlarına her gün ihlal kararı veriyor. Binlerce kişiye yapıldı ama belki çok kişi Anayasa Mahkemesi’ne gitmedi, onların arasında 1 kişi Anayasa Mahkemesi’ne gitti. Yazar Can Dündar’ın eşi Dilek Dündar’ın yurtdışına çıkışı engellenmişti, havaalanında pasaportuna el konulmuştu ve Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu, en sonunda kendisi ile ilgili yargısal hiçbir sıkıntı olmamasına rağmen, yurtdışına çıkışının engellenmesinin bir seyahat hürriyeti ihlali, Anayasa ihlali olduğuna hükmedildi ve kendisine tazminatta verildi. Peki bu tazminat kimin cebinden verildi? Süleyman Soylu’nun cebinden mi verildi? Hayır, hazineden verildi! İşte ülkedeki hal bu arkadaşlar! Kafadan uyduruk bir şekilde Anayasa’yı çiğniyorsun, ihlaller oluşturuyorsun, insanlar gelip Anayasa Mahkemesi’nde ihlal, tazminat alıyor. Peki bu 22 bin TL’lik tazminat hepimizin cebinden ödeniyor. Tüm bunlardan dolayı haksızlıklara, hukuksuzluklara sadece mağdur değil tüm toplum karşı çıkmalı çünkü sonunda zararı tüm toplum kendi cebinden ödüyor, hem manevi açıdan hem maddi açıdan karşı çıkmanız lazım böyle bir şey olabilir mi? Olacak iş mi bu? Hukuksuz bir şekilde pasaportunuz iptal edilsin, aile düzeniniz yerle bir edilsin, ardından Anayasa Mahkemesi yıllar sonra ihlal kararı versin ve Süleyman Soylu’nun cebinden değil tüm toplumun, hazinen cebinden çıksın bu kadar bir çelişki çok üzücü gerçekten. Bütün bunlara tüm toplumun itiraz etmesi gerekiyor.
Ahmet Dizlek 83 kez hastaneye gönderilmesine rağmen 2 yıl boyunca biz devreye girene kadar mide kanserinden ameliyat olamadı!
Artık devlet kurumlarının hangi sözüne inanacağımızı şaşırdık. Biz hemen hemen hiçbirine inanmayı tercih ediyoruz çünkü biz davaları, dosyaları takip ettiğimizde büyük hukuksuzluklarla karşı karşıya kalıyoruz ve çoğunlukla kamu kurum yetkililerinin iş olsun diye yalanlama yaptıklarını, yalan açıklamalar yaptıklarını biliyoruz. İşte onlardan birisi; Ahmet Dizlek isimli Kandıra Cezaevi’ndeki bir mahpus ile ilgili Kocaeli 2 No’lu F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde Ahmet Dizlek isimli bir mahpusun sağlık durumunu yakından takip etmiştim ve en az 83 kez hastaneye gönderilmesine rağmen 2 yıl boyunca mide kanserinden ameliyat olamadığını görmüştüm, skandal bir durumdu çünkü düşünün mide kanseri teşhisi alıyorsunuz ve 2 yıl boyunca ameliyat olamıyorsunuz. Ne kemoterapi ne cerrahi hiçbir şey olamıyorsunuz, anlamsız gidiş gelişler, en sonunda bana yakınları müracaat etti, biz de Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi ile, hocalar ile görüştük, cezaevi ile görüştük, araya girdik bir hekim vekil olarak en sonunda ite kaka mide kanseri ameliyatını yaptırabildik, benim müdahilliğim ile oldu, bunu da tüm dosyayı iyi bilen birisi olarak bunu kamuoyuna açıklayınca Ceza Tevkifevleri açıklama yapmış. Hangi yüzle açıklama yapıyorsun Ceza Tevkifevleri Genel Müdürlüğü Adalet Bakanı? Bu dosyayı çok iyi bilen birisiyim. Açıklamada diyor ki: “Biz 211 defa koğuştan revire götürdük. 78 defa hastanelere götürdük.” İyi de bunlar efektif değil ki! O kadar götürüp getirmişsin yapılması gereken işi 2 senede yapmamışsın, biz devreye girmişiz, yapmışız, sonra da kalkıp açıklama hazırlıyorsun bunu oradaki tüm görevliler de biliyor. Kendi hazırladıkları bu açıklamanın doğru olmadığını cezaevindeki yetkililer de çok iyi biliyor. Hepsi ile konuştum ben bunları! Ahmet Dizlek’in yakınları da çok iyi bir şekilde biliyor. Sen kanser hastasını 211 defa revire götürdüğünden bahsediyorsun; demek ki hastaneye gitmesi gereken insanı sürekli revire götürmüşsün! Revirde mide kanseri teşhisi tedavisi mi yapılır? Ben hekimim. 78 defa hastaneye götürülmüş, götürmüşsen kanser tedavisi niye yapılmadı? En sonunda bizim müdahilliğimiz ile yapıldı. Şu cevapları verirken Sn. Bekir Bozdağ yüzünün kızarması lazım! Bu dosyaların hepsinin içeriğini ben biliyorum, kafadan konuşmuyorum cezaevi yetkilileri de neyin en olduğunu biliyor ama sırf kamuoyuna şirin gözükmek için yalanlamak için bu açıklamaları yapıyorlar. Er meydanı! Dosyaları ortaya dökelim ve ne kadar büyük ihmaller olduğunu ortaya serelim. Mahpusun yakını da bize mektup göndermiş diyor ki: “Ceza Tevkifevleri açıklama yapmış bu hikaye. Biz neyin ne olduğunu çok iyi biliyoruz. Boş yere revirlere götürüldü, boş yere uzun süre tedavisi yapılmadı ve sonunda da midesi alındı. Belki ülser tedavisi ile kurtulabilecekti fakat kanserleşince ve gecikince ülser kansere dönünce yapacak bir şey kalmadı ve maalesef ki büyük bir sağlık hakkı ihlaline uğradık.” Diyor.
AK Parti vekilleri ve AK Partili Bingöl İl Özel İdaresi bürokratlarının gizli alımlar yapıyor!
Hak ihlalleri maalesef yoğun bir şekilde bize geliyor. Maalesef birçok ilde AK Partili bürokratların il başkanlarının ortak bir şekilde kendi yandaşlarını işe doldurduğunu görüyoruz, bunlardan birisi Bingöl’den gelen başvuruda; AK Parti vekilleri ve AK Partili Bingöl İl Özel İdaresi bürokratlarının gizli alımlar yaptığı, kendi yandaşlarını işe doldurduğu yönünde önemli başvurular yok, mağdur kendisi başvurduğunda şu an alım yok. Kontenjan yok cevabı almış ama gizli alımlar yapıldığını söylüyor. Bunlar da son derece önemli iddialar. Bu konuda yetkililerin bir açıklama yapmasını istiyoruz. Biz gündeme getirdiğimiz her konuda açıklama bekliyoruz ve o açıklamaları da burada görüyorsunuz, gündem ediyoruz. O açıklamaları da eleştiriyoruz ama olması gereken doğru açıklamalardır, bunu da net bir şekilde söyleyelim.
Hepimiz bir yerlerde ikamet ediyoruz, çoğumuz da apartmanlarda oturuyoruz ve apartman yönetim toplantıları konusunda şu anda çok büyük sıkıntılar var ve bize bununla da ilgili başvurular geliyor. Bize gelen bir başvuruda bir kat maliki apartman yönetim kurulu toplantılarında önemli haksızlıklar yapıldığını, aşırı aidatların dayatıldığını, bu aidatlardan neler yapıldığını çok net belirtilmediğini söylüyor. Diyor ki: “%5 vekalet alma yetkisi yasal olarak iptal edilsin çünkü 400 konuttan oluşan bir yerde 11 kişi toplu vekalet aldığında 220 oy anlamına geliyor. 1 sitede 1 malik 400 konut varsa %5 vekalet alabiliyorsa 20 vekalet alıyor. 11 tane kat maliki 20 vekalet alırsa 220 oluyor ve çoğunluğu sağlamış oluyor.” Kendisi mağduriyet yaşamış. “11 kişinin oyuyla kararlar alınıyor.” diyor. Yasal olarak %5’in altına düşülmesi gerektiği ortada çünkü hakikaten hepimiz yaşıyoruz, aşırı aidatlar bel büküyor, bu aidatlar neden bu kadar artıyor? Ne oluyor? Ne bitiyor? Bunların demokratik bir şekilde açıklanması gerekiyor ama bu konuda önemli sorunların yaşandığını da anlıyoruz.
Adil olmayan yargılamalar ile ilgili önemli başvurular alıyoruz. Türkiye’de zaten adil ne var ki? Babası Abdullah Yılmaz için başvurmuş ve gerçekçi olmayan iddialar ile tutuklandığı ve müebbet cezası aldığını, 60 yaşında olduğunu, hasta bir mahpus olduğunu söylüyor ve aslında yurtdışındayken Türkiye’ye gelerek kaçmadığını, gizlenmediğini, tüm bunlara rağmen adil olmayan bir şekilde hasta bir mahpusun tutuklu yargılandığını, en azından tutuksuz yargılanmasını talep eden bir başvuru ve bu konuda sanırım bir karar da verilecek. Bir kumpasa uğradığını söylüyor mağdurun yakını. Tabi bunlar yargısal konular ama biz de gündeme getirelim çünkü yargılamalarda adil olmayan yargılamaların çok olduğunu net bir şekilde biliyoruz ve kişilerin mağdur edilmemesi gerektiğini söylüyoruz.
Sağlık hakkı ile ilgili başvurularda önemli. Bize gelen başvurularda anlaşılıyor ki; kamu hastanelerinde plastik cerrah kalmamış, bir kanser hastası bize başvurdu. Plastik cerrahi ameliyatı gerekiyordu fakat hastane hastane oradan oraya koşturuldu ve kamu hastanelerinde plastik cerrahi eksikliği olduğu anlaşıldı ki bize gelen başvuru sonrası biz de Sağlık Bakanlığı’nı uyardık, en sonunda vatandaşın işi görüldü belki ama doktorları küstüren, doktorlarını yurtdışına kaçıran bir Sağlık Bakanlığı yönetiminde işte hastaların hali bu, tümörlü hastalar hastane hastane koşturuyor, hiçbir hastane onları kabul etmek istemiyor, “Doktorumu yok, ameliyat yapılamaz.” Deniliyor ve sonunda vatandaşlar bize başvuruyor, biz de elimizden geleni yapıyoruz ve en sonunda Sağlık Bakanlığı’nın bu hastayı baskımız sonrası hastaneye yatırdığını öğrendik, bu hastada belki mesele halloldu ama biz genel bir sorun olduğunu, Türk Tabipleri Birliği’nin eylem üstüne eylem yaptığını ama Sağlık Bakanlığı’nın bunu dinlemediğini, önümüzdeki günlerde de eylem yapacağını Sağlık Bakanlığı’nın büyük bir duyarsızlık içinde olduğunu, TTB yetkililerine randevu vermediğini teessüfle öğreniyoruz. Hekim arkadaşlarımızın da büyük bir sıkıntı içinde olduğunu iyi biliyoruz ama bununla birlikte hastaların da tüm bu iktidar, kötü yönetiminden dolayı mağduriyet yaşadığını da iyi biliyoruz.
İşyeri hekimliği sınavlarındaki skandallar devam ediyor. Tüm işyeri hekimliği sınavı mağdurlarına Anayasa Mahkemesi’ne başvurmayı davet ediyorum, yargısal yolları sonuna kadar kullanmaya davet ediyorum. Kendimin de yaşadığı bu skandalı halen aradan yıllar geçtikten sonra halen hakkımda kesinleşmiş mahkumiyet kararı olmayan binlerce hekim arkadaşımız yaşamaya devam ediyor. Düşünün bir sınava giriyorsunuz, sınavı kazanıyorsunuz, “Hakkınızda bir dava süreci var, size belge veremeyiz.” Kardeşim kesinleşmiş bir şey var mı? Nedir bu iş? Kendi kafanızdan ne iş yapıyorsunuz? Tüm bunlar Anayasa Mahkemesi’nin ihlal kararı vereceği hususlardır! Kesinleşmiş bir karar olmadan, vatandaşların, hakkını, hukukunu, özgürlüğünü, güvenliğini ayaklar altına alan bir idarenin varlığından bahsediyoruz.
Sağlık yönetimi bölümü mezunları bize başvurmuşlar. Birçok mezun var ve maalesef ki kontenjanlar açılmıyor, yüz binden fazla mezun genç var. “Son 15 yılda yapmış olduğu alımlarda kendi unvan ve branşlarda tek bir kadro dahi alamadık. KPSS’de tam puan dahi alsak bizim bölüme kadro açılmıyor, atama fırsatı tanınmıyor, okuyan ve mezun 150 bin genç adına sağlık yönetimi bölümünün adını ve kodunun kadro cetveline eklenmesini fırsat eşitliği sağlanmasını ve bölümün mağduriyetinin giderilmesini istiyoruz.” Diyor bu gençlerimiz ben de onların sesi oluyorum.
Bazı vatandaşlarımız da devletten alacağını alamadığını söylüyor. Bizim önümüze çıkan engel şu diyor: “Devletin herhangi bir bölümünden alacağı olanlardan ve yine devlet kurumlarında yapılan çeşitli yarışmalarda para ödülü alan sanatçılardan vergi mükellefi olsun ya da olmasın vergi borcu Borcu Yoktur" yazısı isteniyor en azından bir düzenleme yapılmalı deniliyor çünkü o zaman en ufak bir borcumuzda hiçbir alacağımızı alamıyoruz. Muaf tutulan 5.000 lira limit güncellenerek 50.000 - 100.000 lira seviyesine çıkarılabilir.” Denilmiş, bu bir taleptir biz de gündeme getiriyoruz, yetkililere sunmuş oluyoruz.
Sincan Cezaevi’nde yatan Bedri Akın’ın yakınları bize mektup göndermiş. 2 arkadaş birbirine iyi akşamlar ( Şev baş) demişler ve bundan dolayı hakarete uğramışlar. Bunu da buradan söyleyelim. Cezaevlerinde yoğun bir şekilde bu tür hakaretler yaşanıyor.
Samsun 19 Mayıs Üniversitesi Hastanesi’nde lösemi hastası olduğunu söyleyen bir vatandaş var. “Kök hücre nakli için donördüm bende sorun çıktı. Kız kardeşiminki de tutuyor.
Hla Doku Gurubu Yüksek Çözünürlük Testi istediler.
Ancak bu testin ihalesi yapılmadığı için 19 Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde yapmıyorlar. Mağduruz nakil işlemi konusunda hasta da mağdur, biz de böyle beklemeden dolayı mağduruz. Tıp fakültesinin bu testi yapması gerekir.” Şeklinde bir başvuru aldık.