Ankara Büyükşehir Belediye (ABB) Başkanı Mansur Yavaş, şehit yakınları ve gazilerle iftar yemeğinde bir araya geldi. Yavaş, "Çözüm, barış dendiği zaman bakıyoruz terörist başının adı birdenbire barış güvercinine çıkıyor. Kurucu önder deniyor. Bizim bildiğimiz bir tane kurucu önder var o da Mustafa Kemal Atatürk'tür. Yine aldanıyorlar. Diyorlar ki silah bırakılacak. Bakıyorsunuz açıklamaya silah bırakmanın 's'si yok. Ateşkes olarak adlandırılıyor. İki ülke arasında savaş olurken ateşkes yapılır. Karşınızda düşman bir ülke falan yok. Ülkeye düşmanlık edenler var. Ateşkes diye bir şeyi tanımıyoruz. Öncelikle içeride ve dışarıda silah bırakacaklar. Ancak bugüne kadar bunun emaresini de görmedik" dedi.

ABB Başkanı Mansur Yavaş, şehit yakınları ve gazilerle ANFA Fuar ve Kongre Merkezi'nde iftar yemeğinde bir araya geldi. Yavaş'a eşi Nursen Yavaş, kayınvalidesi Nevin Kıvanç ve ilçe belediye başkanları da eşlik etti. Şehit yakınları adına açılış konuşmasını yapan Ömer Furkan Dağ şunları söyledi:

"Bebek katilinin TBMM'de konuşma yapması ve umut hakkı gibi safsataların dillendirildiği bir süreç. Sükunetle takip ettiğimiz bir süreç. Devlet yönetiminin insan yönetimi gibi olmadığını, devletin duygulardan münezzeh olarak hareket etmesi gerektiğini bilenlerdeniz. Dolayısıyla şimdi kendi özel durumumu, öfkelerimi, hissiyatımı bir kenara bırakarak değerlendirme yapmak istiyorum. 1999 yılında İmralı canisinin terör örgütüne silah bırakma çağrısı olmuş gazete manşetlerinde genişçe yer bulmuş ancak bir şey değişmemiş. Sonrasında terör örgütünün hareket kabiliyetinin olabildiğince azaldığı, batı kaynaklı mühimmat ve gıda desteğinin tükendiği örgütün çoğu noktalardan çekilmek zorunda kaldığı bir dönemde adına çözüm süreci denilen bir süreç yürütüldü. Bu sürece ilişkin internet arşivlerinde de dönemin yöneticilerinin birçok konuşması mevcut. Öyle bir süreçti ki devletin kurumları kanunları ve yargı mekanizmasının dahi fiilen ortadan kaldırıldığı bir süreç. Peki ne oldu? Terör örgütü şehirlere mühimmat yığdı, hendekler kazdı. Dağdaki terörist şehirde eylem yapmak için hazırlandı. Ve bedelini 793 şehit ve binlerce gazimizle ödedik. Ne yazık ki terörle müzakere olmaz mücadele olur anlayışını acı şekilde yine tecrübe ettik. Geldiğimiz noktada bugün yine bir süreç yürütülüyor. Ve deniliyor ki 'hiçbir talepleri yok.' El hak güvenmek istiyoruz. Zira helvanın tatlı olmadığını bilen insanlar olarak bir başkasının da bunu bilmesini istemeyiz. Bizler devletimizin bütünlüğü tehlikede değilse, barışı isteyen, barışı destekleyen insanlarız. Ancak 45-50 yıldır beşikteki bebekten vatan isteyenlerin sözüm ona devlet kurma hayaliyle silahlananların, çoluk çocuk, kadın, erkek, genç, yaşlı demeden kurşuna dizenlerin hiçbir talebi olmadan bugün barış istiyor olmasının altında masumiyet aramadığımız kesin."

Mansur Yavaş: "O çözüm sürecinin arkasından bu sefer azan terörizmi ortadan kaldırmak için tam 800 şehit verdik"

Yavaş ise şöyle konuştu:

"Öncelikle ramazan ayı münasebetiyle tuttuğumuz oruçların, yaptığımız ibadetlerin hak katında kabul edilmesini Cenabıallah'tan niyaz ediyorum. Bu meyanda bugün burada bulunmamıza sebep olan adlarına iftar düzenlediğimiz şehitlerimizin Türklerin Anadolu'ya girdiği 1071'den beri bugüne kadar bu ülkenin, bu Anadolu'nun bize vatan yapan bütün şehitlerimizin bugüne kadar yine ülke sınırlarını korumada, ülke dışında, içinde şehit olan tüm şehitlerimizin mekanları cennet olsun, Peygamberimize komşu olsun inşallah. Şehit çocuğunu dinlediniz. Hep ateş düştüğü yeri yakıyor. Ama aradan zaman geçiyor. Birileri geliyor. Birdenbire bazı insanları 'akil insan', 'barış elçisi', 'barış güvercini' gibi bizlere sunmaya başlıyorlar. Kim istemez barışı, kimi istemez ülkesinde huzuru? Bu huzuru bozanlar kimdi? Bu huzuru bozanlarla mücadele edenler kimdi? Bu huzuru bozanlara, ülkenin diğer yerlerindeki insanların rahat uyuması için bunlarla mücadele edenler kimdi? Bu uğurda ülke sınırlarını korumak için bedenlerini siper edip toprağa verenler kimdi? Şimdi birdenbire 50 yıllık bir mücadele ortadan kaldırılıyor ve daha önce 2015 yılında olduğu gibi bir çözüm süreci gündeme getiriliyor. Üzüntümüz şu; çözeceğiz derken o tarihlerde o çözüm sürecinin arkasından bu sefer azan terörizmi ortadan kaldırmak için tam 800 şehit verdik. Yani o çözüm sürecindeki o azgınlık 800 tane şehidimize mal oldu. Bu nedenle tedirginiz.

"Hükümetimizin ve devletimizi Suriye'de de YPG'yi silahsızlandırmak için elinden geleni yapması lazım"

Böyle çözüm barış dendiği zaman bakıyoruz terörist başının adı birdenbire barış güvercinine çıkıyor. Kurucu önder deniyor. Bizim bildiğimiz bir tane kurucu önder var o da Mustafa Kemal Atatürk'tür. Yine aldanıyorlar. Diyorlar ki silah bırakılacak. Bakıyorsunuz açıklamaya silah bırakmanın 's'si yok. Ateşkes olarak adlandırılıyor. İki ülke arasında savaş olurken ateşkes yapılır. Karşınızda düşman bir ülke falan yok. Ülkeye düşmanlık edenler var. Ateşkes diye bir şeyi tanımıyoruz. Silah bırakacaklar. Öncelikle içeride ve dışarıda silah bırakacaklar. Ancak bugüne kadar bunun emaresini de görmedik. Sayın Cumhurbaşkanı ve diğer bütün yetkililer şunu söylediler; bu silah bırakıp sadece yurt içindeki PKK'yı değil, Kandil'i ve Suriye'yi de oradaki YPG'yi de kapsıyor dediler. Halbuki bakıyoruz ki YPG orada Suriye ordusuyla yan yana gelmiş zaten akıl var mantık var, Amerika oraya binlerce tır silah gönderdi. O silahları bırakmaları bence hiç mümkün değil. Bunları bırakmayacaklar. Korkumuz tekrar bu silahları Türkiye'ye karşı kullanacaklar. Dolayısıyla hükümetimizin ve devletimizi güçlü bir şekilde Suriye'de de YPG'yi silahsızlandırmak için elinden geleni yapması, bütün gücünü kullanması lazım.

"Şehit aileleri dernekleri temsilcilerinin de o masaya oturması lazım"

Ben her şeyden önce şunu söylerim; madem bu toplumun vicdanı kanatmadan bir şey planlıyorsunuz, toplumun tümünün kabul etmesi için öncelikle hepsini için rahatlaması için ne planlanıyorsa anayasa değişikliği olarak sizden ne isteniyorsa siz onlara ne verecekseniz buna öncelikle toplumla paylaşmanız lazım. Ve eğer bir şekilde sözler verildiyse bunların kamuoyuna açıklanması lazım. Ve bu masaya bir sürü artık bugün vakıf ve şehit aileleri derneklerimiz var değil mi? Mutlaka onların temsilcilerinin o masaya oturması lazım. Onlardan helallik almadan onların iznini almadan hiçbir şey yapamazsınız. Bu toplumdaki bu yıllardır akan kanı hiçbir şey yokmuş gibi bu toplumun davranmasını hiç kimseden isteyemezsiniz. Bu nedenle ben diyorum ki böyle bir talep olabilir ama bilin ki toplumu büyük bir kısmı sizinle beraberdir. Sizin arkanızda ve sizin yanınızdadır. Bu şekilde oldubittiye gelmesine de asla müsaade etmeyecektir. Etmeyecek çok sayıda insan vardır. Bunu böyle bilinmesini istiyorum. Bu konuşmaları yapmak bile bizim için ne kadar üzücü. Biz sadece ve sadece şehitlerimizin bize bıraktığı anneleri, babaları, aileleri onların çocuklarının geleceği istikballeri, eğitimleriyle ilgilenmemiz el üstünde tutmamız gerekirken bugün neleri konuşur hale geldik. İnşallah kalbimiz ister ki iyi olsun ama tereddütle yaklaşmak da hepimizin hakkı. Çünkü daha önce denendi, daha kötü oldu. İnşallah öyle olmaz diyorum."