Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan dün Valiler toplantısında yaptığı açıklamada “Ana muhalefetin başındaki adamın geçmişine baktığın zaman, zaten bunlar Amerika’daki liderlerin, afedersin lider poposunu tırabzana dayıyor, o da karşısında el pençe divan duruyor. Bu dönemler geride kaldı, böyle bir Türkiye yok artık. Her yerde karşımızdaki neyse, biz de oyuz. Öyle el pençe duran bir Türkiye yok. Bunu herkes görecek, bilecek, buna göre konuşacak. Eğer siz şahsiyetinizden taviz verir hale geldiğiniz zaman, sizin sırtınızda daha çok boza pişirirler. Dik duruş, bizim için önemli” demişti.
Merhum Ecevit’in bir ABD ziyaretinde çekilen bu fotoğrafı siyasetin yeniden gündemine girdi.
Erdoğan’ın merhum Başbakan Bülent Ecevit’i hedef alan sözlerine CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu “Sayın Erdoğan rahmetli Bülent Ecevit'le ilgili çok sert cümleler kullandı. Bir anlamda onun milliyetçiliğini sorguladı. Rahmetli Ecevit'in sağlığı ve yaşı istismar edilmemeli. Hele hele ölen bir insanın yaşından yola çıkarak istismar etmek asla doğru değildir, olmamalı da. Sen Ecevit'in milliyetçiliğini öğrenmek istiyorsan, rahmetli Ecevit, Türkiye'nin milliyetçiliğini Kıbrıs'ın Beşparmak Dağları'na yazdı, Afyon tarlalarına yazdı milliyetçiliği. Onun milliyetçiliği yürekli milliyetçilikti. Ne söylediyse arkasında durdu. Sayın Erdoğan'a sormak istiyorum?
Sen milliyetçi geçiniyorsun. Ege adalarına, Yunan adalarına bak. Ege'de bizim olan adalar Yunanistan tarafından işgal edilmiş durumda. Beyefendi senin milliyetçiliğin ne? Mangal milliyetçiliği mi? Neden adalara sahip çıkmıyorsun. Hem Amerikan, hem İngiliz belgelerinde Türkiye'ye ait olan adalarda şu an Yunan bayrağı dalgalanıyor. Bunun yanıtını istiyorum Erdoğan'dan. Ecevit ile uğraşma. Allah rahmet eylesin, Ecevit bu ülkeye hizmet etmiş bir kişidir. Ne onunla uğraşıyorsun?” diye yanıt vermişti.
1974-ANKARA Ecevit, Erbakan’ı böyle uğurluyor…
ECEVİT’İN NEZAKETİ…
Siyasetin zirvesinde yaşanan bu ‘Bülent Ecevit polemiği’ gözleri merhum Başbakan’ın siyasi tarihe de geçen ‘nezaketine’ çevirdi. Arşivin tozlu sayfaları 2006 tarihinde aramızdan ayrılan Ecevit’in hayatının tüm kısmında nezaketi elden bırakmadığını ortaya koydu.
İşte Bülent Ecevit’in; kendisiyle röportaja gelen bir gazetecinin kaybolan anahtarını yerlerde emekleyerek aramasından, hükümet ortağı yardımcısını otomobiline bindirip arkasından el sallamasına kadar ‘nezaket’ tarihinden sadece birkaç örnek;
BİRGÜN GAZETESİNDE KALEME 2007 TARİHLİ ALINAN BİR KÖŞE YAZISI: ANAHTARLARI EMEKLEYEREK ARADI
Birgün gazetesinde 2007’de kaleme alınan bir köşe yazısında, Bülent Ecevit’in evine röportaj için gelen gazetecinin kaybolan anahtarını nasıl aradığı işte böyle anlatılıyor…
Tam on yıl önceydi. Kanal D için bir belgesel hazırlıyoruz. Türk Yunan ilişkilerini Osmanlıdan bugüne; resmi tarihin değil, yaşayanların dilinden anlatan bir belgesel. Böyle bir belgesel, Bülent Ecevitsiz düşünülebilir mi? Kendisini aradık, hiç nazlanmadan randevu verdi. Suadiye’deki yazlık evlerinde kalıyorlarmış o ara. Kalabalık bir çekim ekibi olarak gittik. Ecevit, Türkiye’nin o güne kadar yaptığı diplomatik ve insani hataları büyük bir samimiyetle anlattı, bu konuda yazdığı şiirleri okudu… Rahşan Hanım’ın ünlü çay ikramını, yaz meyveleri izledi. Sohbet uzadıkça uzadı. Sonunda, bir sonraki çekime yetişmek için izin isteyerek ayrıldık.
BÜLENT ECEVİT’İN UTANDIRAN NEZAKETİ
Aşağıya inince, arabamın anahtarlarını yukarıda unuttuğumu farkettim ve geri döndüm. “Hayrola?” diye karşıladı beni Ecevit çifti kapıda.
“Otomobilin anahtarı” dedim, “sanırım sehpanın üstünde kaldı…” Hep birlikte içeri girdik. Sehpada yok, koltuğun altında yok, balkon, tuvalet, evde girip çıktığım her yer köşe bucak arandı, yok Allah yok! Sonunda Rahşan Hanım “Sakın meyve kabuklarıyla birlikte çöpe atmış olmayayım…” diye mırıldandı. “Mutfağa gidelim” dedi Bülent Bey. Hep birlikte mutfağın yolunu tuttuk. Yere gazete serildi, çöp boşaltıldı, didik didik arandı, orada da yok. Ben utanç içindeyim. Verdiğim zahmetten dolayı özür üzerine özür diliyorum. Tam ayrılmak üzereydim, Bülent Bey “Bir dakika…” deyip salona döndü. Bir ara etrafında oturduğumuz salon masasının örtüsünü kaldırıp altına girdi. Yerde diz çökmüş, emekleyerek, masanın altında benim anahtarları arıyor. (Yıl 1994, Ecevit’in hala Ecevit olduğu dönem. O yıl partisini 75 milletvekiliyle solun birinci partisi olarak çıkarmıştı seçimlerden…) Bülent Bey yerde emeklerken, elimi ceketimin sol cebine attım ve anahtar elime geldi. Ceketlerimin sol ceplerini hiç kullanmam. O yüzden bakmamışım. Resmen ter bastı. Bülent Bey iki büklüm yerde, evin altı üstüne gelmiş, nasıl söylersin “Kusura bakmayın cebimdeymiş…” diye? Tabii ki söyleyemedim, “Lütfen, daha fazla yorulmayın, evde yedek anahtar var” filan diye bir şeyler geveledim ve ayrıldım. Bülent Ecevit’in, bir gazetecinin anahtarını yerlerde emekleyerek aramasını ise, hiç unutmadım.
İLGİLİ HABERBaşbakan'la bir bayram anısı...
UĞUR DÜNDAR’IN BİR ANISI: KORUMASINI BAGAJA KOYUP, DÜNDAR’I EVİNE KADAR BIRAKTI…
Duayen gazeteci Uğur Dündar, 1970’li yıllarda yaşadığı olayı ise şöyle anlatıyor;
70'li yılların ilk yarısı…
TRT Ankara Televizyonu'nda programlar hazırlayıp sunuyorum.
Bir bayram öncesi TRT'nin efsanevi Genel Müdürü İsmail Cem aradı.
Dönemin Başbakanı Bülent Ecevit'in eşi Rahşan Hanım'ın kurucusu olduğu Köy Derneği'nin bir etkinliği için beni çağırdıklarını söyleyerek “Uğur Bey, Rahşan Hanım sizi seviyor, takdir ediyor. Köy Derneği'ne yardım için bir gece düzenlemişler, acaba siz de katılıp bir şeyler söyler misiniz?” diye sordu.
“Efendim, ben TRT'de çalışan bir devlet memuruyum. Böyle bir etkinlikte sahneye çıkmam eleştiri alabilir. Sizi, beni ve kurumumuzu kamuoyu önünde zor durumda bırakabilir” dedim.
“Peki o zaman siz kendiniz bunu münasip bir şekilde anlatın, zira yanlış yorumlaya-
bilirler” dedi.
* * *
Akşam saatlerinde Başbakanlık'tan gelen bir araba beni aldı, dünyaca ünlü keman virtüözü Suna Kan ve eşi Faruk Güvenç'in evlerine götürdü.
Meğer Rahşan ve Bülent Ecevit Çifti konuklarıymış.
Kuru fasulye, pilav ve biradan oluşan yemeğe beni de davet ettiler.
Yemek sırasında Köy Derneği gecesiyle ilgili kaygılarımı anlattım, büyük bir anlayışla karşıladılar.
Ayrıca televizyon programlarımdan örnekler vererek övgüyle söz ettiler.
Şakaların havada uçuştuğu unutulmaz dakikalarla dolu yemeğin sonunda “Efendim, daha fazla rahatsız etmeden sizi baş başa bırakayım” diyerek izin istedim.
Başbakan Bülent Ecevit “Olur mu Uğur Bey, biz de kalkıyoruz. Sizi evinize kadar bırakırız…” dedi.
Şaşırmıştım.
“Aman efendim, çok mahcup olurum” dediysem de ısrarından vazgeçiremedim.
Aşağıya indiğimizde iri yarı Koruma Müdürü Mümtaz Karaduman kapıda bekliyordu. Çevrede başka hiçbir koruma da görünmüyordu.
Başbakan'ın makam aracı siyah renkli Renault marka station-wagon model bir otomobildi.
Hiç unutmuyorum, beni ön koltuğa oturttular.
Koruma müdürü de bagaja geçti.
Bu şekilde Kennedy Caddesi'ndeki evimin önüne kadar geldik.
Tam kapıyı açmak için uzandığımda karşımda Başbakan Ecevit'i buldum.
Benden önce davranmış, inip kapımı açmıştı.
Rahşan Hanım içeriden “Zahmet ederek oraya kadar geldiniz, size çok teşekkür ederiz Uğur Bey” diyordu.
Karşılıklı iyi geceler, güzel bayramlar diledikten sonra onları uğurladım.
Gecenin karanlığında ilerleyen makam aracının ardından bakakalmıştım.
* * *
Bir de bugünün Başbakanı'nı düşünün.
Eskortlar… Jammerler… Zırhlı jeeplerden oluşan yüzlerce araçlık konvoy… Sokaklarda, köşebaşlarında ve yüksek binalarda konuşlanan sayısız sivil-resmi polisler… Kritik noktalarda keskin nişancılar… Çevrede kuş uçurtmayan dev bir koruma ordusu…
Bir yanda önerisini reddeden bir televizyon habercisini makam aracıyla evine kadar getirip, kapısını açan bir Başbakan, diğer yanda kendisine biat etmeyen gazetecilerin kalemlerinin kırılmasını, hatta cezaevine girmelerini isteyen bir başka Başbakan!..
Nereden, nereye!..
Meğer ne güzel günlermiş onlar…
Meğer ne büyük insanmış Bülent Bey…
Nur içinde yat değerli Başbakanım…
* * *
Cezaevlerindeki yurtsever subayların, aydınların ve gazetecilerin evlerinde acılar diz boyu. Yine de güzel bayramlar, sağlık ve mutluluklar diliyorum.
TRT PROGRAMINDAN: GENÇ MÜZİSYENLERİN PROGRAMINA KONUK OLUYOR
Ecevit ile onlarca ‘nezaket örneğinden’ birisi ise TRT arşivinden çıktı. 1993 yılında dönemin genç müzisyenleri Mazhar-Fuat-Özkan’ın programına konuk olan Ecevit, dakikalarca sıranın kendisine gelmesini bekleyip, yazdığı şiirleri okuyor.