CHP Sözcüsü Faik Öztrak, MYK gündemiyle ilgili basın toplantısı düzenliyor.

SEDAT PEKER'İN AÇIKLAMALARI... "ANLAŞILAN BUNLAR BİRBİRLERİNİ DE TOKATLIYOR"

CHP'li Öztrak, Sedat Peker'in yayımladığı videolarla ilgili şunları söyledi:

Atalar, “Ağacın kurdu içinde olur” demiş… Adı Cumhur İttifakı olan ağacın her yerini, kurtlar sarmış. Bu ittifak kavgalı ev olmuş. Ev halkı birbirine racon kesiyor. Yetmiyor şantaj yapıyor.
Herkes herkesin dosyasını tutmuş. Cumhur İttifakı, Cürüm ve Cüruf İttifakı olmuş. Ev halkından, bir organize suç örgütü elebaşı, “Biz bir aileyiz, her suçta beraberiz” diyor.

Eskiler fosseptik çukuru dolunca, direğine bir ciğer asarmış. Kurtçuklar da bu ciğeri yer, çoğalırmış. Ciğer bitince kurtçuklar aşağı düşer, buradaki pislikleri yemeye başlarlarmış. Pislik bitince de kurtçuklar birbirini yermiş.

Teşbihte hata olmaz. Bugün ülkemizdeki durum, tam da budur. Ülkeyi ciğer gibi, mMafya-Siyaset-Ticaret ekseninde yıllarca yemişler. Şimdi de düştükleri çukurda, birbirlerini yiyorlar.

Sarayın kibirlisi “sin külahın görünmesin” diye talimat vermiş ama ne fayda… İp elden kaçmış, partisinin içi kazan gibi, fokur fokur kaynıyor. Kavgalı evin ahalisi, birbirlerine bağırıp çağırmaktan milletin sesini duymuyor. Milletimiz derdine derman bekliyor, bunlar kavga ediyor.

Suç örgütü elebaşı, AK Parti için mitingler düzenlemekle kalmamış. AK Parti’nin seçimlerde dağıttığı, milyonlarca poşet kahveyi de o vermiş. kahve parasını da tahsil edememiş. Anlaşılan bunlar birbirlerini de tokatlıyorlar.

Atalarımız, “Bir fincan kahvenin 40 yıl hatırı var” demiş. Milyonlarca liralık kahvenin, acaba ne kadar hatırı oldu?

Erdoğan, partisinin Mali ve İdari İşler Başkanını bir çağırsın, sorsun bakalım. Bu kahvelerin parası ödenmiş mi, ödenmemiş mi? Bu kahvelerin faturası Anayasa Mahkemesi’ne ibraz edilmiş mi? Ödenmediyse, Siyasi Partiler Kanununa göre bu milyonlarca liralık kahve, nasıl kayda alınmış? Bu millete utanmadan sıkılmadan haram kahve içirenlerden bunun hesabı mutlaka sorulmalıdır.

Yine AK Parti’nin son kongresinde, MKYK’ya seçilen bir siyasetçiye, milletvekili seçimlerinde çanta çanta para verildiği iddiası var.

Atanmış İçişleri Bakanı da benzer bir iddiayı gündeme getirmişti. Bunu ciddiye almak gerekir. Ancak suç örgütü elebaşı para dolu çantaları, 10 bin dolar maaşları, tek bir AK Partili siyasetçiye vermemiş. 10 bin dolar maaşa bağlanan siyasetçi de hala belli değil. Erdoğan İçişleri Bakanını çağırıp bu konuda bilgi aldı mı? Partisinde para çantası alma iddialarına muhatap siyasetçiden savunma istedi mi? Genel Başkan olarak Erdoğan partisinin disiplin kurulunu çalıştıracak mı? Çalıştırmayacak mı?

"MECLİS BAŞKANI İSTİFA ETMELİDİR"

Öztrak, Sedat Peker'in videolarında adı geçen "Sezgin Baran Korkmaz" ile ilgili de açıklama yaptı.

Öztrak'ın Sezgin Baran Korkmaz ile ilgili sözleri şöyle oldu:

Kavgalı evin bir başka ferdi. Sezgin Baran Korkmaz. AK Parti döneminin türedi zenginlerinden. Geçmişi gölgeli bir isim. Kara para aklama ile suçlanıyor. Yurtdışına kaçtı. Kaçmadan önce İçişleri Bakanıyla görüştüğü iddiası var. Nasıl kaçtığı hala muamma…

Yurtdışına çıkış talimatının, İçişleri Bakanı tarafından verildiği iddia ediliyor. TBMM Başkanı, 10 bin dolar alan siyasetçiyi açıklamasını isteyen bir yazıyı, İçişleri bakanına yazdığını açıkladı. Ama cevap alamadığı görülüyor.

Anlaşılan bu atama Bakan, kendisini TBMM’den üstün görüyor.

Hem 10 bin dolar maaş meselesi, hem de Sezgin Baran Korkmaz konusu çok ciddidir. Bu Bakan hakkındaki iddialara TBMM vaziyet etmelidir. Derhal bir Araştırma Komisyonu kurulmalıdır. Bu korkunç iddialar kendisine sorulmalı. Gerekiyorsa konu, soruşturma sürecine ve Yüce Divan’a taşınmalıdır.

Meclis Başkanı, parti gruplarını ikna ederek Meclis’in bu rezalete el koymasını sağlamalıdır. Hem mektubuna cevap almalı, hem de Meclis’in Anayasal görevini yerine getirip bu skandalın hesabını sormasını sağlamalıdır.

Meclis Başkanı bunları yapamıyorsa, milletin ve onun seçtiği TBMM’nin hakkını, hukukunu koruyamıyorsa, o koltukta bir dakika bile oturmamalıdır. İstifa etmelidir.

ZİRAAT BANKASI ÇIKIŞI

Öztrak, "Ziraat Bankası; Havuz medyası genişlesin diye 675 milyon doları, Turkcell, Varlık Fonuna kalsın diye, 1,6 milyar doları dağıtırken, bu ülkede çiftçiler yokluktan canına kıyıyor." dedi.

Öztrak, konuyla ilgili şunları söyledi:

İki yıl önce, Şeker Fabrikaları özelleştirilirken, tepkileri hafifletmek için Nişasta Bazlı Şeker kotalarını düşürdüler. Şeker fabrikaları elden çıktı. Değerli arsaları satıldı. Anlaşılan 14 Haziran’da Biden görüşmesine, eli boş gitmemek için, nişasta bazlı şeker kotasını yeniden yüzde yüz artırdılar.

Bundan en çok kim yararlanacak? Amerikan Cargill firması. Amerikan başkanıyla tatlı bir başlangıç yapabilmek için, milletin çoluğunun, çocuğunun sağlığı tehlikeye atılıyor. Kendi çiftçimize vurulan darbe de cabası.

Allah aşkına! Bir yönetim kendi çiftçisine bu kadar mı düşman olur? Çiftçinin sırtına vurulan hançer bir değil, on değil. Çiftçinin bankası Ziraat Bankası, basının amiral gemisinin de içinde olduğu bir medya grubu, havuza katılsın, Saray’a ram olsun diye 2018’de 675 milyon dolar kredi verdi.

Bankanın o dönemki Genel Müdürü “Vardı, verdik” diye meydan okudu. Ama dün ortaya atılan iddiaya göre, grup, aldığı kredinin ne anapara, ne de faiz borcunu ödemiş.

Ziraat Bankası; Havuz medyası genişlesin diye 675 milyon doları, Turkcell, Varlık Fonuna kalsın diye, 1,6 milyar doları dağıtırken, bu ülkede çiftçiler yokluktan canına kıyıyor.

Nevşehir’de bir patates üreticisi, Ziraat Bankası’na gidiyor, borcunu yapılandırmak istiyor. Talebi kabul edilmeyince kendini ateşe veriyor.

Muğla Milas’ta çiftçi Fahrettin Aktaş, “Traktörümü satın, borcumu ödeyin, bu onursuzlukla yaşayamam” diye arkasında not bırakıp hayata veda ediyor.

İzmir Torbalı’da çiftçi Basri Yıldırım, tarlasını satmasına rağmen borçlarını kapatamıyor, üç evladını arkasında bırakıp intihar ediyor.

Ziraat Bankası artık daha fazla sessiz kalamaz. Bu kadar çiftçimiz canıyla ihtarname çekerken, Doğan Medya’yı yandaş satın alsın diye verilen kredinin encamı, ticari sır bahanesiyle örtülemez. Bugüne kadar bu kredinin ne kadarı ödendi? Ödemelerde bir gecikme var mı? Banka yönetimi Ziraat Bankasının saygınlığını korumak için bunları halka açıklamalıdır.

Öztrak'ın açıklamalarından satır başları şöyle:

 Irak’ın kuzeyinde bölücü terör örgütüne karşı yürütülen operasyonlarda, şehit olan Piyade Uzman Çavuşumuz Samet Şeker’e Allah’tan rahmet, ailesine ve milletimize başsağlığı ve sabır dileyerek sözlerime başlıyorum.

Bugün Merkez Yönetim Kurulu toplantımızın gündeminde, Erdoğan Şahsım Hükümetinin; Yönetemediği ekonomik kriz, yönetemediği devlet krizi, yönetemediği sağlık krizi sonucunda, milletimize yaşattığı buhran ve bunun üstesinden nasıl gelineceği vardı.

Marmara Denizi’nde, bir çevre felaketine dönüşen müsilaj, MYK gündemimizdeki bir diğer konuydu.

Yine Partimizin önemli projelerinden biri olan Aile Destekleri Sigortasıyla ilgili olarak, bugün MYK’mıza bir sunum yapıldı.

Marmara Denizi’nde müsilaj kâbusu büyüyor. Deniz salyası tüm Marmara’yı, hatta Kuzey Ege’yi etkiliyor. Bu, sadece denizin üzerini örten bir pislik değil, aynı zamanda denizin altını da öldüren, çölleştiren bir bela…

Bize ait tek denizimiz, Marmara Denizi can çekişiyor.

Bugünlere elbette bir günde gelmedik. Ama bugün bu konuda en son konuşacak olanlar, ülkeyi 19 yıldır yöneten, İstanbul’u 25 yıl yöneten, sonunda da “İstanbul’a ihanet ettik” diyen, mevcut kadrolardır. Şehit kanlarıyla sulanan vatan topraklarını, talan edilecek kupon arazi olarak gören Saray zihniyetidir.

19 yılda; Oksijen yuvası Kazdağları siyanürle, zümrüt yeşili Cerattepe dinamitle, güzelim İkizdere iş makineleriyle, dünyanın gözbebeği Salda Gölü betonla tanıştı.

Rant müptelası bu gözü dönmüş kadrolar, şimdi de Talan İstanbul Projesiyle, tüm Marmara’ya, tüm Trakya’ya, yeni bir ihanet hançeri saplamaya hazırlanıyorlar.

Marmara Denizi bu ihanetlere isyan ediyor. Yılların hatalarını “Alın, yüzleşin” diyerek, suyun yüzüne vuruyor,

Tekrar söylüyoruz: 

Bizim iktidarımızda, tabiatın idam fermanı olan kötü işlere izin vermeyeceğiz. Talan İstanbul Projesine, bu suça ortak olanlara, tek bir kuruş kaptırmayacağız.

Erdoğan yönetiminde geçen 19 yılın sonunda bu yapış yapış pislik, ülkemizin her yerini sarmış vaziyette.

Metal yorgunu Saray Hükümetinin yönetemediği ülkemiz, Cumhur İttifakı’nın içindeki kavga nedeniyle, her gün bir başka skandalla çalkalanıyor.

Hamurunda kibir olan, Cumhur İttifakı’nın evlatları, denizlerimizi bitiren müsilaj gibi, milletimizi bitiriyorlar.

Ülkemize musallat ettikleri ucube rejim, memleketimizin bereketini kaçırdı. Ülkeyi yönetemiyorlar. Sarayın yayımladığı, her 10 Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin 6’sı, önceki kararnameleri düzeltmeye yönelik. Devlet böyle mi yönetilir? İstikrar böyle mi sağlanır? Vatandaş bu şartlarda önünü nasıl görür?

Erdoğan Şahsım Hükümeti döneminde, Merkez Bankası Başkanlığı koltuğunda, üç yılda, dört başkan gördük. Her bir başkan o koltukta, ortalama dokuz ay oturabildi. Başkan yardımcıları gece yarısı kararıyla görevden alındı. Bankanın yetiştirdiği, yüze yakın orta ve alt düzey yöneticinin görevine, tek seferde son verildi.

Merkez Bankası’nın yetişmiş elemanlarına “Gelen gelsin, biz başkentten İstanbul’a taşınıyoruz” dendi.

Dünyanın hiçbir ülkesinde Hükümetler, ellerini Merkez Bankası’na bu kadar hoyratça daldıramazlar. Çünkü Merkez Bankaları, dünyanın her yerinde itibar müessesesidir. Siyasetçinin eli, bankanın günlük işleyişine karışmasın diye araç bağımsızlığına sahiptirler. Faizde, dövizde, enflasyonda istikrar böyle sağlanır.

Merkez Bankası’nı hallaç pamuğu gibi atarsan kur da, faiz de, enflasyon da bugün olduğu gibi patlar. Devlet krizi, nur topu gibi ekonomik kriz doğurur.

Tek kişinin iki dudağına bağlı bu düzende, denge-denetim kalmadı. Koskoca ülke vesayet rejiminin pisliği, kiri ve pası içinde nefes alamaz hale geldi.

Fransız yazar ve düşünür Voltaire’nin dediği gibi,
“Sıradan hırsız paranızı,
Siyasi hırsız ise geleceğinizi,
Hayallerinizi, gülümsemenizi çalar.”

Tek kişilik vesayet rejimi, milletimizin geleceğini, umutlarını, gülümsemesini çaldı.

Ayrıntılar geliyor...