Konuşmasına Aylin Sözer, Gülistan Doku ve Şule Çet cinayetlerini hatırlatarak başlayan Bankoğlu, öldürülen kadınların üniversite öğretim görevlisi veya öğrencisi olduğunu, dolaysıyla YÖK’ün de bu davalara müdahil olması gerektiğini belirtti. Aynı zamanda üniversitelerde yaşanılan cinsel taciz ve mobbing olaylarına değinen vekil, YÖK’ten bu olayların verisini istedi.
Adıyaman Üniversitesi eski rektörü Prof. Dr. Talha Gönüllü’nün 2007 yılında “Kadınlarla tokalaşmak ateşten daha korkunç” ifadesini hatırlatan Aysu Bankoğlu “Kendisi bu açıklamayı yaptığında, Adıyaman Üniversitesi’nin rektörüydü ve gelen tepkilere rağmen görevini 2019 yılına kadar muhafaza etti. Ancak görev süresi bitince rektörlüğü sona erdi. Cinsiyet ayrımcılığının en az üniversitelerde görülmesini beklerken, bir rektörün böyle bir açıklama yapması anlaşılır bir şey değil. Kadınlarla tokalaşmayı dahi fobi haline getirmiş bu kişinin, açıklamayı yapar yapmaz görevden azledilmesi yahut en azından hakkında soruşturma yapılması gerekmez miydi?” dedi.
Aysu Bankoğlu, 2016 yılında yayınlanan ‘Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Tutum Belgesi’nin içerisinde toplumsal cinsiyet eşitliği kavramı geçiyor diye 2019 yılında ‘Adalet Temelli Kadın Çalışmaları’ olarak değiştirilmesini, “Bu toplumsal cinsiyet eşitliği kavramı korkunuz bana kurumunuzun da kadına yalnızca aile çerçevesinde baktığını, aile içinde olsun olmasın kadının birey olduğunu bir türlü kavrayamadığınızı düşündürtüyor açıkçası. Bu kavramın bir akademisyen olarak sizi neden ve nasıl rahatsız ettiğini bir kere daha sormak istiyorum,” diyerek eleştirdi. Cumhurbaşkanı’nın kadın üniversiteleri teklifini de değerlendiren vekil, “Biz kadın erkek eşitliğini sağlamak toplumsal cinsiyet eşitliğini ana akımlaştırmak derken, üniversiteleri kadın erkek diye ayırmanın mantığı nedir? Sizin bu konudaki fikriniz nedir?” dedi.
Av. Aysu Bankoğlu YÖK verilerin anlaşılabilir, şeffaf ve güncel olması gerektiğini belirtti. Bu konuda 2020 yılına ait kadın rektör verilerinden örnek veren vekil, devlet ve vakıf üniversiteleri arasındaki kadın rektör sayısı arasındaki farkın da manidar olduğunu kaydetti. Bankoğlu, “Şu anda devlet üniversitelerimizde kadın rektör oranı yüzde 5 iken, vakıf üniversitelerimizde bu oran yüzde 12. Sadece bu örnek ile şu sonuçları çıkarabiliriz, birincisi bu oran daha iyi olduğumuzu iddia ettiğiniz Avrupa üniversitelerinden oldukça düşük, Avrupa üniversitelerinde bu oran yüzde 15 çünkü. İkincisi, her nedense kadın rektör oranı YÖK’ün yetkilerinin daha etkin olduğu devlet üniversitelerinde belirgin bir şekilde daha düşük. Benzer bir şekilde kurumunuzun 21 yönetim kurulu üyesinden yalnızca biri kadın. Bugüne kadar hiçbir kadın YÖK başkanımız da olmadı, olamadı,” dedi.
İstanbul Sözleşmesi feshinin bilimsel bir temele dayanmadığını belirten Bartın Milletvekili Bankoğlu bu konudaki görüşlerini, “Bilimsel çalışmalar politikaları belirliyor, ya da en azından bizler bilimsel çalışmaların politikalar üzerinde belirleyici olması gerektiğini düşünüyoruz. Örneğin İstanbul Sözleşmesi feshedilirken, sözleşmenin toplum yapısına uymadığından bahsedildi. Bu konuda bildiğim kadarıyla bir veri analizi yok. Ya da İstanbul Sözleşmesi ile 6284 sayılı kanunun koruyucu yapısı arasındaki farklara ilişkin elimizde hakemli bir makale ya da bir veri analizi olsaydı, zannediyorum şu an çok başka noktalarda olabilirdik. Bu gibi çalışmalar veri analizi araştırmalarına ve kadın çalışmaları komisyonlarına daha fazla kaynak aktarılarak pekâlâ yapılabilir diye düşünüyorum,” diyerek kaydetti.
Yükseköğretimde pandemi döneminde yaşadığı zorluklara da değinen Av. Bankoğlu, bu konuda YÖK’ün çalışmalarını sordu. Bankoğlu üniversitelerde kreş meselesini de öncelikli olarak ele aldı. “Çalışmalarına hakkıyla devam etmek isteyen bir anne için çocuğunun yakın bir yerde güvenilir bir eğitim alması bir mecburiyettir. Ve bu sorun yalnızca öğretim görevlileri için geçerli değil, çocuk sahibi olan üniversite öğrencileri için de geçerlidir,” diyen vekil üniversitelerde daha çok kreş açılmasını ve kreş imkanından yalnız üniversite personelinin değil, öğrencilerin de yararlanmasını teklif etti.
Kadın çalışmalarının çoğu zaman aile şemsiyesi altında ve sosyal bilimler sınırları içerisinde incelendiğini belirten Bankoğlu, “Dünyada tanınmış üniversitelerin neredeyse tamamı tıptan tutun da uzay araştırmalarına kadar her alanda toplumsal cinsiyetin önemini kavramış durumda. Bu sebeple, ülkemizde de cinsiyet çalışmalarının yalnız belli disiplinlerle sınırlandırılmayıp, her alanda uygulanmasının önünü açmamız lazım,” dedi.
Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerine de selam gönderen Bankoğlu, “Önerilerim, akademik çalışmaların siyasi baskılara maruz kaldığı, Boğaziçi Üniversitesi Cinsel Tacizi Önleme Komisyonu’nun tek ofis çalışanın atanmış rektör vasıtasıyla zorunlu izne çıkarıldığı bir ülkede belki hayal olabilir, ancak hayal etmek başarmanın da yarısıdır,” dedi. Türkiye’deki akademik özgürlüğün siyasi baskı altında ezildiğini belirten vekil, üniversitelerde öğrenci kulüplerinin desteklenmesi ve özellikle kız öğrenciler için liderlik programlarının düzenlemesi gerektiğini belirtti.