CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Çanakkale Milletvekili Muharrem Erkek 2021 yılında iktidarın yaşattığı adaletsizlikleri bir rapor halinde tek tek sıraladı.

İşte Erkek'in hazırladığı o rapor:

Türkiye’nin 2020 yılında yaşadığı adaletsizlikleri “adaletsizlikpandemisi” olarak tanımlamıştık. 2021 yılı ise adaletsizlikler açısından bir önceki yılı geride bırakmıştır. Adaletsizlik yeni varyantları/türleri de eklenerek ve artarak devam etmektedir.

2017 yılında getirilen Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemiyle birlikte, parti genel başkanlığı ile devlet yönetimi bir “şahıs” bünyesinde birleştirilmiştir. Sistemde yürütme merkeze alınarak halk iradesi (Meclis/yasama) ve adalet (mahkeme/yargı) bu merkezin tahakkümü altında düzenlenmeye çalışılmıştır. Sonuç: Her alanda çöküş!

Sadece yargıda değil; eğitimden sağlığa, ekonomiden özgürlüklere her alanda adaletsizlik katlanmaktadır. Bir avuç Saray ve avanelerinin zenginliğinin katlanması için halkın birikimlerini bir gece yarısı kumpasıyla “çarpan” iktidar, pandemi döneminde milyonlarca öğrencinin uzaktan eğitime erişememesinden rahatsız olmamaktadır. Sağlık çalışanları arasındaki adaletsizliği körüklemeyi bir siyasi eylem olarak değerlendirmektedir. Adaletsizlik öyle boyutlara ulaşmıştır ki yargının içinde de bu rahatsızlık dile getirilmektedir. Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan, mahkemeye 2021 yılında 66 bin 121 bireysel başvuru yapıldığını ve bunların %73'ünden fazlasının adil yargılanma hakkı için olduğunu söyledi. Arslan “Bu sayı ve oranlar bize aslında vahim bir durumu işaret ediyor. Adil yargılanma hakkıyla ilgili bir meselemiz var” diye de sorunu tespit etmiştir.

2021 yılı, dış politikada iktidarın ve yandaşlarının u dönüşleriyle dolu bir yıl olmuşken, ekonomi iflas etmiştir. Piyasa ekonomisinin ve anayasal ilkelerin aksine, bir kişinin keyfi tüm ekonomiyi ve yurttaşları iflas ettirmiş, bir avuç yandaş ise bu fırsatta zengin olmuştur. Sorumlusu ise birkaç Merkez Bankası Başkanı ve Bakan olmuştur. Asıl sorumlular Saray’ın sıcak odalarında TÜİK’e açıklaması gereken rakamları hazırlamakla meşguller.

Demokrasi ve özgürlüklerle doğrudan ilişkili olarak kadın haklarında da büyük bir geriye gidiş yaşanmıştır. En temel ifade ve siyaset yapma özgürlüğü kapsamında değerlendirilebilecek etkinlikler Saray iktidarını korkutmuştur. Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu'nun grup toplantısı konuşması ile ilgili haberlerin yayından kaldırılması için başvuran AKPartili Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın avukatının istemi kabul edilmiş ve yayın yasağı getirilmiştir. Ülkenin her köşesinden adaletsizliklere ve yoksulluğa karşı feryat, Saray’da da halkın bu feryatlarına karşı duvar yükselmektedir. Unutulmamalıdırki örülen duvarlar vemağdurların haklarını aramak için Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu’nun gittiği kurumlara vurulan kilitler, korkunun göstergesidir. Ancak korkunun, demokratik yöntemlerle getirilecek sona yararı yoktur. 2022 yılı, Millet İttifakı iktidarında adaletsizlik göstergelerinintersine çevrilmeye başladığı yıl olacaktır. Bunun en önemli unsuru ise hiç şüphesiz “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” sözümüzdür.

Cumhur İttifakı’ndakiler hariç tüm siyasi partilerin, kuvvetler ayrılığını temel alan, demokratik hukuk devletini tesis edecek Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’de uzlaşması, siyasi tarihimizin önemli gelişmelerinden biridir. 6 siyasi partinin bir masa etrafında buluşarak uzlaşma metni çıkarması ve bunu Genel Başkanlara sunması ise iktidarda nasıl hareket edeceğimizin de en temel göstergelerinden biridir. Çünkü iyi biliyoruz ki demokrasi olmadan, hukuk devletine güven duyulmadan aş da olmaz, ekmek de.

2021 yılında ülkemizde yaşatılan adaletsizliklerin envanterine dair hazırladığımız rapor, 2020’deki kötü tabloyu bile aratır olmuştur. Türkiye’yi adaletsizlikler alanında Afrika ülkeleriyle yarışır konuma getiren Saray iktidarı, ekonomik anlamda da ülkemizi aynı lige düşürmüştür. 2021 yılında iktidarın yanlış gidişine dur demeye çalışan, eleştiri haklarını kullananbirçok yurttaşımız da “terörist” olarak adlandırılmış, toplumdaki ötekileştirme ve kutuplaştırma artarak sürdürülmüştür. O kadar ki bu ülkenin en prestijli üniversitelerinden birine yapılan rektör atamasına demokratik ve anayasal haklarını kullanarak, barışçıl biçimde karşı duran öğrencilere, milletin birliğini ve bütünlüğünü temsil etmekle görevli, tarafsızlık yemini etmiş Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Siz öğrenci misiniz? Siz talebe misiniz? Siz rektörün odasını basmaya kalkışan, işgalekalkışan terörist misiniz?” diyebilmiştir. Aynı sözlerin çok daha hafifini eleştiri anlamında sosyal medyadan paylaşan öğrenciler ise Cumhurbaşkanına hakaretten yargılanmaktadır.

Türkiye her açıdan güçlü bir ülkedir. Tercihini yandaştan değil, halktan yana kullanan bir iktidar ile ayağa kalkabiliriz. Ülkemizi Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılında demokrasi ile taçlandıracağımıza inancımız tamdır. Çünkü bizim düşüncemizde tek bir yasak vardır ki o da umutsuzluktur. Umutsuzluk yasak! Hukuksuzlukları adaletle, baskıları dirençle, yasakları özgürlükle, savaşları barışla, yoksulluğu adil paylaşımla yeneceğiz.

2022 yılının, adaletsizlik raporunun hazırlandığı son yıl olması dileğiyle.

  1. Basın Özgürlüğü İhlalleri:

İlan Yasakları: Demokratik bir devlette olmazsa olmaz kurumların başında özgür basın gelmektedir. Özgür basının olabilmesi ise iktidarların tutumlarıyla doğrudan ilgilidir. 1982 Anayasası ve uluslararası sözleşmeler iktidarın, özgür basının koruyucusu olması gerektiğini düzenlemiştir. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi basın özgürlüğünü, ifade özgürlüğünün içinde tanımlamıştır. Bunun ötesine geçen 1982 Anayasası ise basın özgürlüğünü ayrı bir maddede düzenleyerek konuya verdiği önemi vurgulamıştır. Basın özgürlüğü aynı zamanda halkın haber alma özgürlüğüdür. Haliyle basın özgürlüğüyle korunan değer halkın haber alma ve tercihlerini belirleme özgürlüğüdür. Kendisi gibi düşünmeyenleri ötekileştirme, terörist ilân etme geleneğinde olan bir iktidarın, özgür basın hedefinin olmayacağı açıktır. Nitekim yapılan uygulamalar da bunu göstermektedir. Cumhurbaşkanı tarafından yayımlanan tasarruf genelgesi döneminde Antalya’da lüks bir otelde toplantı/tatil yapan Basın İlan Kurumu yöneticileri, gerçekleri özgürce ve korkusuzca yazan gazeteleri ilân cezalarıyla korkutma çalışmalarına bu yıl da devam etti. Sözcü, BirGün, Cumhuriyet,  Korkusuzve Evrensel Gazeteleri, Basın İlan Kurumu tarafından verilen ilanların kesilmesi cezalarıyla susturulmak istense de gerçeklerin er geç ortaya çıkma özelliği nedeniyle sonuç alınamamaktadır.

Basın İlan Kurumu, kendini yargının da üzerinde gören kararlara imza atarak, dikta rejimlerindeki propaganda kuruluşlarını andırmıştır. Örneğin; mahkemenin “ifade ve basın özgürlüğü” olarak değerlendirerek, Basın Konseyi Yüksek Kurulu’nun “şikâyetin yersizliği” kararı verdiği iki köşe yazısı nedeniyle Basın İlan Kurumu tarafından Sözcü Gazetesi’ne ilan kesme cezası verilmiştir. Haberin bir AK Parti milletvekiliyle ilgili olduğunun altı çizilmelidir.

Geçtiğimiz yıl toplam 74 gün ilan kesme cezasının verildiği Cumhuriyet Gazetesi’ne AK Partili bir milletvekilinin açtığı dava mahkeme tarafından “kamuya yararlı haber” değerlendirmesiyle reddedilirken Kurum,gazeteye 10 gün ilan kesme cezası vermiştir.BirGün Gazetesi’ne sadece Eylül ayında 22 gün ilan kesme cezası uygulanmıştır. Evrensel Gazetesi ise çeşitli bahanelerle hiç ilan alamamaktadır. 2019 yılından bu yana 835 gündür ilan alamayan Evrensel Gazetesi’ne2021 yılında toplamda 103 gün ilan kesme cezası verilmiştir.

Türkiye’nin gerçek anlamda en çok izlenen televizyon kanalları ve yüksek tirajlı gazeteleri kamu kaynaklarından yararlanamamaktadır. Kamu kurumları, yandaş basın yayın organlarını reklamla paraya boğarken, gerçekten tirajı yüksek gazete ve daha çok takip edilen görsel medyaya “eleştirel” yaklaştığı için reklam vermemektedir.Doğrudan kamu kurumları dışında özel şirket statüsünde olan kamu iştirakleri de reklam verirken eleştirel yayın yapan basın kuruluşlarını tercih etmemektedir. Kamu Bankaları ve Türk Hava Yolları gibi kamu iştiraki olan şirketler, reklam tercihlerini bilimsel ve ticari temellerden uzak şekilde sadece “havuz” diye tabir edilen medya kuruluşlarından yana kullanmaktadır.

CHP olarak yaptığımız, Basın İlan Kurumu’nun gazete tirajlarının doğru tespiti konusunda bazı gazetelerin de sahibi olan dağıtım kuruluşlarının verilerine güvenmek yerine bağımsız denetim kuruluşlarından faydalanılmasıve gerçekte çok satan gazetelerin kamu kaynaklarından hakkaniyetli olarak faydalandırılmasıbaşvurumuzKamu Denetçiliği Kurumu tarafından reddedilmiştir. Bu noktada Kamu Denetçiliği Kurumu’nda başombudsmanın ve diğer beş ombudsmandan ikisinin eski AKP milletvekili olduğunun ve birisinin AKP hükümetleri döneminde danışmanlığı yaptığınınbelirtilmesi gerekir.

RTÜK’ün Adaletsiz Cezaları: 2021 yılında da RTÜK’ün, iktidarın sopası görüntüsü değişmeden devam etmiştir.RTÜK üyesi İlhan Taşçı’nın hazırladığı rapora göre,2021’de politikaları nedeniyle iktidarı eleştiren kanallara tutarı 21 milyon 500 bin lira olan 71 ceza verilmiş, haklarında 100 bin şikâyet bulunmasına rağmen yandaş kanallara hiç ceza kesilmemiştir. Halk TV’ye 23, TELE 1’e 21, FOX TV’ye 15,KRT’ye 8 ve Habertürk’e 4 olmak üzere toplam 71 idari para cezasıyla bu kanallara “iktidarınasıl eleştirirsin” denilmiştir.Üstelik bu cezaların bir kısmı konukların canlı yayında söylediği sözler nedeniyle kesilmiştir.

Gazeteciliğin Suç Sayılması:Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF)örgütünündünyadaki basın özgürlüğü bilançosunu yansıttığı yıllık raporuna göre,Türkiye 180 ülkenin yer aldığı 2021 basın özgürlüğü listesinde 153'üncü sıradadır. En fazla tutuklu gazetecinin bulunduğu ülke sıralamasında ise 6.’dır. Raporda, Türkiye'degazeteciler için hapsedilme riski, adli kontrole tabi tutulma veya pasaportunun elinden alınması korkusunun bulunduğu vurgulanmaktadır. Ayrıca raporda başka bir vahim duruma işaret edilerek, Türkiye'de medyanın yaklaşık %90'ından fazlasının hükümet kontrolünde olduğunun da altı çizilmektedir.

Pandeminin ve iktidarın ekonomik baskılarının da sonucu olarak 12 binden fazla basın emekçisi işsiz kalmışken, yüzlerce kişinin basın kartı, İletişim Başkanlığı’nın keyfi kararıyla iptal edilmiştir. Bu arada basın mensuplarına yapılan saldırılar da artmıştır. Bunlara birkaç örnek vermek gerekirse: Yeniçağ Gazetesi Ankara Temsilcisi Orhan Uğuroğlu, evinin önünde 3 kişinin saldırısında, Gazeteci Levent Gültekin, Halk TV’nin merkez binası önünde, 25 kişilik grubun saldırısında, KRT TV’de program yapan Avukat Afşin Hatipoğlu veOsman Güdü bir saldırıda, BirGün gazetesi eski yazarı Erk Acarer ise Almanya’daki evinde bıçaklı bir kişinin saldırısında yaralanmıştır. Orman yangınlarıyla ilgili Marmaris’ten yayın yapan Halk TV ekibi ve program konuklarına, canlı yayın sırasında saldırıda bulunulmuştur. Saldırganların arasında AKParti yöneticisi de bulunmaktaydı.

Örneklerden de görüleceği üzere, iktidar özgür basına tahammül edememektedir!

Emniyet Genel Müdürlüğü Genelgesi: İktidarın her alanda zulmü artmaktadır. Bundan gazeteciler de payını almaktadır.Emniyet Genel Müdürlüğü, 27.04.2021 tarih ve 2021/19 sayılı Genelgesi ile “özel hayatın gizliliği, kişisel verilerin korunması, kanunlara uygun tedbirlere uyulmasını sağlanması” gerekçeleri ile emniyet personeli görüntülerinin alınmasının yasaklanması amaçlanmıştır. Genelgeyle amaçlanan toplumsal olaylarda kolluğun orantısız ve hukuka aykırı müdahalelerinin görüntülenmesinin engellenmesi olduğu eleştirileri toplumda genişçe yer bulmuştur. Genelge 1 Mayıs gösterileri sırasında derhal uygulanmış ve basın mensuplarının görevlerini yapmalarına engel olunmuştur. Her açıdan hukuksuz olan genelgenin yürütmesiCHP’nin de aralarında bulunduğu başvurular sonucundaDanıştay 10. Dairesi tarafından durdurulsa da iktidarın içinde olduğu halet-i ruhiyeyi anlamak için önemli bir düzenlemedir.

  1. İfade Özgürlüğü İhlalleri:

Partimizin Yayın ve Açıklamalarına Karşı Yaptırımlar:

İfade özgürlüğü toplumun ilerlemesinin ve her insanın gelişmesinin temel şartlarından biridir. İfade özgürlüğü büyük ölçüde eleştiri özgürlüğünün korunmasını hedeflemektedir. Kamu gücünü kullanan hükümetlere ve siyasetçilere yöneltilen eleştirinin sınırı da özel kişilere göre daha geniştir ve demokratik toplumda kurulu düzene karşı çıkan fikirler serbestçe açıklanmalıdır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarında hükumetin sahip olduğu üstün konum nedeniyle, cezai yola başvurma konusunda itidalli olması gerektiği anlatılmaktadır. Buna karşın geçtiğimiz yıl, bu yaklaşım bir temenni olmanın ötesine geçememiştir.

2020 yılında Partimizin “21 SorudaFETÖ’nün SiyasiAyağı”, “Arpalık Aile Şirketi” ve “10 Maddede Kıdem Tazminatında Fon Aldatmacası” yayınlarına basım, dağıtım ve satış yasağı getirilmişti. 2021 yılında iseİstanbul Sözleşmesi’nden hukuksuzcaçıkılmasına karşı açılan davadadilekçenin sunulması sırasında yapılan basın açıklamasına erişimin engellenmesine karar verilmiştir.

Yine Merkez Bankası rezervlerinden eksilen 128 milyar dolarla ilgili sorumlunun kim olduğuna dönük CHP tarafındanatılan tweetlerhakkında da erişimin engellenmesine karar verilmiştir. Bununla da yetinilmemiş, 128 milyar doların nerede olduğunu soran afişler Partimizin binalarından hukuksuzca toplatılmaya çalışılmıştır.

SaBıKa Holding isimli, suç örgütleriyle siyasiler ve yargı mensuplarının ilişkilerini anlatan kitapçığımızla ilgili soruşturma başlatılmış, görüldüğü yerde bu kitapçıklara el konulurken dağıtımını gerçekleştiren Partililerimiz gözaltına alınmıştır.

Bu yıl Cumhuriyet Halk Partili milletvekillerinin soru önergeleri hakkında yapılan haberlerle ilgili de içeriğin kaldırılması kararları verilmiştir.

AİHM Tarafından Verilen Kararlar: Anayasa’nın 90. maddesi,“Usulüne göre yürürlüğe konulmuş Milletlerarası antlaşmalar kanun hükmündedir.  Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz.  Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarasıantlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecekuyuşmazlıklarda milletlerarası antlaşma hükümleri esas alınır.” demektedir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi de bu hükme uygun olarak imzaladığımız sözleşmelerden biridir. Buna rağmen AİHM’in  kararları yerine getirilmemektedir. Üyesi olduğumuz Avrupa Konseyi de buAİHM kararlarının uygulanmıyor olması nedeniyleyargılamalarla ilgiliyaptırım süreçlerini başlatmıştır. İçinde olunan durum başlı başına adaletsizliğin yeni varyantlarla devam etmesidir.

Cumhurbaşkanına Hakaret İddiaları: Aynı zamanda AK Parti Genel Başkanı da olan Cumhurbaşkanına hakaret iddiasıyla yargılamalar hız kesmeden devam etmektedir. Bu konu başlı başına hukuk devleti açısından bir sorun halini almıştır.

Recep Tayyip Erdoğan döneminde 2014-2020 yılları arasında Cumhurbaşkanına hakaret suçundan savcılıklarda görülen toplam soruşturma sayısı 160 bin 169’a ulaşmıştır. Aynı süreçte açılan kamu davası sayısı 35 bin 507 olmuştur. Daha vahimi bu süreçte 1107 çocuk yargılanmıştır.

Erdoğan ABD’de bir televizyon kanalına verdiği röportajda gazetecinin; “İnsan hakları örgütleri, sadece size hakaret etmekten dolayı 100 bin vatandaşın soruşturulduğunu söylüyor”sözlerine, “Siz bunlara inanıyorsunuz yani. Sizin o uluslararası kurumlar dediklerinize ben güvenmiyorum. Benim hakkımda açılmış böyle davalar falan yok. Bakın sizi de aldatıyorlar, siz de bunlara inanıyorsunuz. Bunları kaynağında araştırıyor musunuz?” şeklinde yanıt vererek bu davaların olmadığını ileri sürmüştü. Oysa Adalet Bakanlığı rakamları yargılamaları doğrulamakta, gerçekler ise Erdoğan’ı yalanlamaktadır.

2021 yılında Cumhurbaşkanına hakaret suçuna ilişkin başka bir gelişme daha yaşanmıştır. AİHM, Vedat Şorli adlı kişinin başvurusu üzerine sosyal medya paylaşımları nedeniyle Cumhurbaşkanına hakaret suçundan 11 ay 20 gün hapis cezasına çarptırılmasının“ifade özgürlüğü ihlali”olduğunahükmetmiş ve kararı kınamıştır. Daha önemlisi Mahkeme ayrıca Cumhurbaşkanına hakaret suçunu düzenleyen Türk Ceza Kanunu'nun 299'ncu maddesinin“ifade özgürlüğü” ile uyumlu olmadığına karar vererek maddenin AİHM içtihatlarıyla uyumlu hale getirilmesini istemiştir. Anayasa Mahkemesi de 2016/36777 sayılı ve 26/05/2021 tarihli Şaban Sevinç kararında söylediği sözler nedeniyle başvurucunun Cumhurbaşkanına hakaretten cezalandırılmasını, siyasilerin eleştiriye katlanma yükümlülüğü bulunduğu ve bu ifadelerin cezalandırılmasının diğerleri için soğutucu etki yaratacağı gerekçesiyle ifade özgürlüğünün ihlali olarak görmüştür.

Boğaziçi Üniversitesi’ne Kayyum Rektör Atanması ve İktidarın Baskısı:Daha öncekiseçimlerde AKParti'den aday adayı olan Melih Bulu’nun, uluslararası alanda en iyiler arasında geçen az sayıda üniversitelerimizden birine, Boğaziçi Üniversitesi'ne rektör olarak atanması gerek akademisyenler gerekse öğrenciler tarafından büyük bir tepkiyle karşılandı. Barışçıl biçimde anayasal haklarını kullanan akademisyenlerden görevlerine son verilenler olmakla birlikte, öğrencilere çok sert müdahalelerde bulunuldu. Gece yarısı evleri basılarak çok sayıda öğrenci gözaltına alındı. Bu raporun hazırlandığı sırada 2 öğrenci henüz kısa bir süre önce tahliye edilmiştir ve onlarla birlikte toplam 14 öğrenci hakkında tamamlanan iddianamede dört farklı suçtan değişen oranlarda hapis cezası istenmektedir.

Olayın vahametini, rektör atamasının üzerinden henüz iki ay geçmesine rağmen Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) tarafından 24 Şubat’ta yayımlanan Boğaziçi Üniversitesi protestolarına dair bir ön rapordan anlıyoruz. Rapora göre o tarihe dek en az 801 kişi işkence ve kötü muamele ile gözaltına alındı, en az 13 kişi yaralandı, 11 kişi tutuklandı, 228 kişiye adli kontrol, 29 kişiye ev hapsi tedbiri uygulandı. İki ayı kapsayan bu rapordan sonra çok sayıda gözaltı ve tutuklama yapıldığını da unutmamak gerekir.

İktidarın bir siyasi hesaplaşmaya çevirdiği Boğaziçi Üniversitesi konusu, toplum nezdinde dekarşılık bulmamıştır. Bir araştırma şirketinin 2 Nisan 2021 tarihinde açıkladığı çalışmaya göretoplumun %67’sinin öğrencilerin rektör atamalarına karşı gösterdikleri tepkiyi haklı bulmuştur.

İktidar akademisyenlerin, öğrencilerin itirazına ve halkın destek olmamasına rağmen tutumunu devam ettirmiştir. Erdoğan, 15 Temmuz 2021’de kayyum rektör Melih Bulu’yu görevden almış, yerine Mehmet Naci İnci’yi vekaleten yeni bir kayyum rektör olarak atamıştır.

Saray iktidarı döneminde akademik özgürlüğün ve bilimsel özerkliğin yok edildiği gerçeği uluslararası raporlara da yansımaktadır. Akademik Özgürlük Endeksi (AFI) raporuna göre, Türkiye’de 2010 yılının ardından akademik özgürlük ciddi şekilde düşüş yaşamıştır. Aynı rapora göre Türkiye, akademik özgürlük endeksinin dünyada en kötü olduğu ilk 10 ülke arasında yer almaktadır. En son yayımlanan 2019 raporunda Türkiye, 144. ülke arasında 135. sırada yer almıştır. Son iki yılda yaşanan gelişmelerle ülkemizdeki akademik özgürlüğün daha da geriye gittiği rahatlıkla söylenebilir.

  1. Muhalefet Üzerindeki Baskılar: 

Belediyelerimiz Üzerindeki Baskılar: 31 Mart 2019 (ve 23 Haziran İstanbul Büyükşehir Belediyesi tekrar seçimi) Yerel Seçimleri, Türkiye’nin adaletsizlik makus talihinin kırılması anlamında özel bir öneme sahiptir. Bu tarihten itibaren Millet İttifakı mensubu belediyeler, il bazında ülkemizin nüfusunun yarısını yönetmektedir. Başta pandemi süreci olmak üzere, göreve geldiklerinden beri belediyelerimizin sosyal/halkçı belediyecilik örneklerini sergilediklerine, destan yazdıklarına şahit olmaktayız. Kamuoyu yoklamalarında belediyelerimizin yönetiminden memnuniyet oranları da bunu doğrulamaktadır. Ancak iktidar bu durumda, merkezi-yerel yönetim iş birliğiyle halkımızın sorunlarını çözmek yerine, Millet İttifakı’na mensup belediyeleri çalıştırmamak üzerine politika izlemektedir. Aslında belediyeleri değil, yurttaşlarımızı cezalandıran bu zihniyete rağmen belediyelerimiz şikâyet değil, hizmet üretmektedir. Tüm bunlarla birlikte; idari ve mali açılardan belediyelerimiz zor durumda bırakılmak istenmektedir. 

Bunun en önemli örneklerinden biri Yalova’dır. Kendisinin belediye başkanlığından önceye dayanan, usulsüzlük tespit edildiğinde derhal ihbarını bizzat kendi yapan ve tutuksuz olarak yargılanan Belediye Başkanımız Vefa Salman27 Şubat 2020 tarihinde İçişleri Bakanlığı kararıyla görevden haksız ve keyfi biçimde uzaklaştırılmıştır. İktidar partisine mensup kimi belediyelerde yaşanan benzer olaylara dair tutum ise CHP’li belediyeye yapılanın tam tersidir. Bilirkişi, Sayıştay ve mali uzman denetimlerinde de suçsuzluğu açıkça görülen Vefa Salman, bir siyasi intikam uğruna görevinden uzak tutulmaktadır.

İstanbul Büyükşehir Belediyemiz, iktidarın keyfi uygulamalarının ve kurmak istediği baskının odak noktası haline gelmiştir. Belediye Başkanımız Ekrem İmamoğluhakkında “Türbede ellerini arkadan bağladı” gibi uydurma bir bahaneyle önsoruşturma yapılmıştır. İşe başlarken alınan adli sicil kaydının Adalet Bakanlığı tarafından verildiği bir düzende, FETÖ’nün darbe girişimini yöneten üst düzey isimlerin kardeşlerinin Bakan, Büyükelçi vb. yapıldığı bir ülkede, Cumhurbaşkanı’nın işaret vermesiyle­ tamamen zorlama biçimde İçişleri Bakanlığı tarafından “belediyede terörist çalıştırılıyor” bahanesiyle teftiş başlatılmıştır.

Mali anlamda da belediyelerimiz köşeye sıkıştırılmaya çalışılmaktadır. Gelirinin yarıdan fazlasını CHP’li belediyelerin sağladığı Türkiye Belediyeler Birliği, buna rağmen belediyelerimize hakkaniyetli bir yardımda bulunmamaktadır. Muğla, Adana ve İzmir başta olmak üzere birçok belediyemiz, masrafsız ve düşük faizli krediler için Cumhurbaşkanı onayını beklemekteler. İller Bankası’nın kredi ve teminat mektubu verilmesi konusunda da adil davranmadığı, kamu bankalarının tamamen belediyelerimize kapalı olduğu düşünülürse partizanlığın derecesi anlaşılmaktadır.

Örgütlerimiz ve Yöneticilerimiz Üzerindeki Baskılar:

Siyasi partiler, demokrasinin vazgeçilmez unsuru olduğu gibi halkın doğru bilgilenmesiyle tercihlerini yönlendirmeye çalışan kuruluşlardır. Haliyle siyasi parti faaliyetleri aynı zamanda ifade özgürlüğünün kolektif kullanım biçimidir.

Muhalefetin ya da muhalif tarzdaki söylemlerin korunması, demokratik sistemlerde diğer söylemlere göre daha önemli görülmektedir.  Siyasi partilerin ve muhaliflerin demokrasilerde üstlendiği önemli işlev doğrultusunda bu kuruluşların ve kişilerin ifade özgürlüğü ayrıca önem taşımaktadır ve bunlar ifade özgürlüğü korumasından eksiksiz biçimde yararlanmalıdır. Siyasi bir grubun, yalnızca devletin bir kısmının durumunu aleni biçimde tartışmayı ve demokratik kurallara uygun olarak herkesi tatmin edebilecek çözümleri bulmak üzere siyasal yaşamda yer almayı istediği için engelle karşılaşması haklı görülemez. Muhalefetin korunması klasik demokrasinin temel ilkelerindendir. Devletin görevi muhalif görüşleri susturmak değil, aksine onları hâkim görüşe ve çoğunluğa karşı korumaktır.

Siyasetçilerin kamuyu ilgilendiren sorunlarla ilgili barışçıl yöntemlerle seslerini duyurmaya çalışmaları ve farkındalık oluşturarak, çoğunluğun dikkatini çekmeleri korunması gereken bir değerdir. Siyasetçinin ifade özgürlüğü halkın ifade özgürlüğüdür. Zaten siyasilere sağlanan ifade özgürlüğü de kendilerine tanınmış bir imtiyaz değil, halkın ihtiyaçlarının dile getirilmesinin önünün açılmasıdır. Siyasi partilerin faaliyetlerinin bilakis koruma altında tutulması gerekmektedir. Ne var ki geçtiğimiz yıl, yargı eliyle siyasi parti faaliyetlerinin engellenmeye çalışıldığı bir yıl olmuştur.

Genel Başkan Yardımcımız Gökçe Gökçen, tamamı AK Partililerin sözlerinden hazırlanan “21 Soruda FETÖ’nün Siyasi Ayağı” kitapçığı nedeniyle Cumhurbaşkanına hakaret,halkı kin ve düşmanlığa tahrik, kamu görevlilerine hakaret ve Cumhurbaşkanına fiili saldırı suçlarından iddialarıyla 3 ayrı davada yargılanmaktadır. Kitapçığın hazırlandığı dönem görevde bulunan diğer Merkez Yönetim Kurulu üyeleri aynı zamanda parlamenter olduğundan bu kişiler hakkında da fezlekeler düzenlenmiştir. Kitapçığın tamamı, açık kaynaklardan erişilebilecek, AK Parti’nin FETÖ ile nasıl yol yürüdüğünü anlatan niteliktedir. Gerçekler yargılansa da mutlaka beraat edecektir.

Denizli İl Gençlik Kolları Başkanımız Tugay Odabaşıoğlu, yaptığı bir konuşma nedeniyle uluslararası hukuk içtihatlarında ve doktrinde yeri kalmamış Cumhurbaşkanına hakaret iddiasıyla tutuklanmıştır.

İstanbul İl Başkanımız Canan Kaftancıoğlu, PM Üyemiz Eren Erdem, Önceki Genel Başkan Yardımcılarımızdan Zeynep Altıok ile ilgili haksız ve hukuksuz davalar sürmektedir. Yine daha önce Parti Meclisimiz tarafından yayınlanan bir bildiri nedeniyle birçok yöneticimiz hakkında başlatılan yargılamalar devam etmektedir.

Kayyumlar:Halkın iradesiyle seçilmiş belediyelerin, sandık yerine masa başında “kazanılması” amacının güdüldüğü, Demokratik hukuk devletine, anayasaya ve yerel yönetim doktrinine aykırı kayyum uygulaması hız kesmeden devam etmektedir. 

        4.    Adaletsizliğin Farklı Boyutları:

İstanbul Sözleşmesi’nden Çıkılması ve Kadına Şiddet: Tek adam sistemlerinin önemli özelliklerinden birini yansıtır ve Anayasa’ya aykırı biçimde, bir gece yarısı İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılarak kadınların savunma hakları ellerinden alınmıştır. Türkiye’nin öncülük ettiği ve bu yüzden İstanbul ismini taşıyan anlaşma, mevcut iktidarın “doğru” olarak nitelendirilebilecek az sayıda işlerinden biriydi. Sözleşmenin değil, uygulanmamasının sonucunda hız kesmeyen kadın cinayetleri 2021 yılında da devam etmiştir. 2021’de en az 405 kadın cinayeti işlenmiştir.

Sokak Röportajı Yapanlara Verilen Cezalar: Sokak röportajı yapan YouTube kanalları Kendine Muhabir, İlave TV ve Sade Vatandaş hesaplarının sahipleri olan Hasan Köksoy, Arif Kocabıyık ve Turan Kural için ev hapsi cezası verildi. Sabahın erken saatlerinde baskınla, çocuklarının tabletlerine kadar alınarak yapılan gözaltılar, kamuoyunda büyük tepki toplamıştır. Sürece neden olan ise AK Parti MKYK üyelerinden birinin şikâyetiydi. Bu kişilerin yaptıkları ise yalnızca sokaklarda röportaj yaparak yurttaşların sesini yansıtmak. Basının %90’ından fazlasının iktidar kontrolünde olduğu bir ülkede, yurttaşlar seslerini duyurabilmek için çeşitli yöntemler kullanmaktadır.

10 Bin Dolar Rüşvet Alan Siyasetçi: Görevi suç ve suçluyla mücadele etmek olan İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, birbirinden farklı alanlarda suç ve suçluyla anılır olarak tarihe geçmiştir. Sedat Peker’in hakkında ileri sürdüğü iddialara yanıt verememekle birlikte, herhangi bir soruşturma ve/veya inceleme yapılmaması iddiaları kamuoyunda daha da inanılır hale getirmiştir. Daha ötesi, bizzat kendisi suç ve suçluyu canlı yayında korumuş ve korumaya da devam etmektedir. 24 Mayıs 2021 tarihinde katıldığı bir televizyon programında, canlı yayında, kendi partisinden birinin mafyadan düzenli olarak 10 bin dolar rüşvet aldığını belirtmiş, ismi de Savcıya vereceğini söylemiştir. Üzerinden 8 ay geçmesine rağmen bu ismi vermemiş, bir Savcı da bu konuda Bakanın görüşüne başvurmamıştır. Birden fazla suçu ve suçluyu barındıran bu eylemde, Bakanın harekete geçmiş olmamasının hem suçu hem de suçluyu koruma anlamına geldiği açıktır.

Hukuksuzluğun Genelleşmesi: AK Parti dönemini ifade edecek çok fazla tanımlama olmakla birlikte, “adaletsizlik” bunlar içerisinde en doğrusudur. 2021 yılı ise her türden adaletsizliğin zirveye çıktığı yıl olmuştur. Bizzat iktidar sözcüleri, hukuksuzluğu normalleştirecek açıklamalarda bulunarak, illegaliteyi teşvik etmişlerdir. Tüm bunlarla mücadele etmesi gereken İçişleri Bakanı, aynen şu ifadeleri kullanmıştır: “Muhtarlarımız diyor ki 'Efendim şurada metruk bina var burada metruk bina var. Ama mahkeme kararı var yıkamıyoruz.' Ya arkadaş sen gece yık, mahkeme kararı bizim arkamızdan gelsin.”

Türkiye’nin Hukukun Üstünlüğü Endeksindeki Yeri: Türkiye, uluslararası arenada da demokratik hukuk devleti görüntüsünden oldukça uzaklaşmıştır. Özetle Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi neden, adaletsizlik sonuçtur!

Dünya Adalet Projesi (WJP) tarafından gerçekleştirilen Hukukun Üstünlüğü Endeksi’ne göre ilk on ülke şunlardır:

  1. Danimarka,
  2. Norveç,
  3. Finlandiya,
  4. İsveç,
  5. Almanya,
  6. Hollanda,
  7. Yeni Zelanda,
  8. Lüksemburg,
  9. Avusturya
  10. İrlanda.

Türkiye, 2021 yılında hukukun üstünlüğü başlığında 139 ülke arasında 117’inci sırada yer aldı. 2020 yılında 107’inci sırada olan Türkiye bir yıl içinde 10 puan birden gerilemiştir.

  • Türkiye, Doğu Avrupa ve Orta Asya ülkeleri kategorisinde 14 ülke içerisinde sonuncu sıradadır.
  • Devlet yetkilileri üzerindeki kısıtlamalarda 139 ülke içerisinde 134. sıradadır.
  • Yolsuzlukla mücadelede 139 ülke içerisinde 69. sıradadır.
  • Şeffaflıkta 139 ülke içerisinde 107. sıradadır.
  • Temel hakların korunmasında 139 ülke içerisinde 133. sıradadır.
  • Kişilerin can ve mal güvenliğinin korunmasında 139 ülke içerisinde 83. sıradadır.
  • Adalete erişilebilirlikte 139 ülke içerisinde 113. sıradadır.
  • Ceza adaleti konusunda 139 ülke içerisinde 103. sıradadır.

Türkiye’nin Kara Para ve Terörizmin Finansmanında Gri Listeye Girmesi: Kara paranın aklanması, terörizmin finansmanı ve kitle imha silahlarının yayılmasının finansmanıyla mücadelede uluslararası standartlar oluşturma amacıyla 1989 yılında, hükümetler arası bir organizasyon olarak kurulan, bağımsız bir statüye sahip ve Paris’teki Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD) bünyesinde faaliyetlerini yürüten Mali Eylem Görev Gücü (Financial Action Task Force – FATF) kara para aklama ve terörizmin finansmanı konusunda yükümlülüklerini eksik yerine getiren ülkeleri gri listeye almaktadır. Ekim ayında yapılan toplantıda Ürdün ve Mali’yle birlikte Türkiye de gri listeye alınmıştır.

Alınan kararda kara paranın aklanmasının engellenmesi konusunda, Türkiye’nin yetersiz kaldığı vurgulanmış ve BM’nin terörist gruplar arasında gösterdiği IŞİD ve El Kaide’ye yaptırım uygulaması söylenmiştir. Bu utanç Saray iktidarı tarafından yaşatılmıştır.

FATF Başkanı MarcusPleyer Türkiye ile ilgili alınan karara dair söylediği şu sözleri ülkemizin uluslararası arenada düşürüldüğü durumu, suçla mücadele edilmediğini gözler önüne sermektedir: “FATF, Türkiye'nin insan hakları örgütlerinin, hükümet destekli olmayan organizasyonlara yönelik kaygılarının da farkında. Türkiye IŞİD ve El Kaide gibi BM'nin terör örgütü olarak tanıdığı gruplara öncelik verip, riskleri de hesaba katarak terörizmin finanse edilmesine karşı yaptırım uyguladığını göstermelidir.”

Uluslararası Demokrasi Endeksleri: İsveç merkezli V-Dem Enstitüsü’nün demokrasi raporunda Türkiye 179 ülke içinde 149’uncu sırada yer almıştır. Afrika ülkelerinin bile geçtiği Türkiye, son 10 yılda en fazla otoriterleşen üçüncü ülke olmuştur.

Uluslararası Demokrasi ve Seçim Destek Enstitüsü'nün 2021 küresel demokrasi raporunda Türkiye, son 10 yılda demokrasisi en çok gerileyen ülkeler arasında yer almış ve hibrit rejimlerarasında sayılmıştır. Türkiye 2020 yılında Freedom House ve Economist'in raporlarında da hibrit rejimler arasında gösterilmişti.

Hibrit rejim ya da demokrasi: Hibrit rejim (demokrasi), dört rejim türü (demokratik, kusurlu demokrasiler, hibrit rejimler ve otoriter rejimler) arasında otoriter rejimden bir önceki sırada yer almaktadır. Karma ya da melez rejim olarak da belirtilen sistem, düzenli seçim sahtekarlıklarının olduğu, adil ve özgür demokrasinin engellendiği ülkeleri ifade etmektedir. Hibrit rejimlerde genellikle muhalefetin bastırılması, basın ve ifade özgürlüğünün engellenmesi, yargı sisteminin hükümete bağlı hale getirilmesi, siyasi kültürün az gelişmişliği görülmektedir.

Türkiye İnternette Özgür Olmayan Ülke Statüsünde: Freedom House'un Nette Özgürlük adlı raporunda Türkiye “internetin özgür olmadığı” ülkeler arasında sayılmıştır. Dünyadaki internet kullanıcılarının %88'ini oluşturan 70 ülkenin değerlendirildiği raporda Türkiye, internet kullanımı, “erişim engeli” başlığında 15, “içerik sınırlaması”nda 10 ve “kullanıcı hakları ihlalleri”nde 9 olmak üzere toplam 34 puan alarak, internet erişiminin özgür olmadığı ülkeler arasında gösterilmiştir.

Türkiye, Saray iktidarı nedeniyle adaletsizliğin yeni varyantlarını yaşamakta, hukuksuzluğu her bir yurttaşımız iliklerine kadar hissetmektedir. Kimsenin şüphesi olmasın; ilk seçimde, iktidarın yaşadığı tükenmişlik sendromu ve ülkemize yaşattığı adaletsizliğe son vereceğiz. Çünkü; hepimizin bildiği gibi: Hırsız her şeyi çalabilir ama özgür irademizi ve gerçekleri çalamaz!