Siyaset bilimci Doç. Dr. Yasemin Özgün, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 2025 yılını “Aile Yılı” olarak ilan etmesine ilişkin “Kadınları yok sayan, görmezden gelen politikaların devamı olarak görüyoruz. Kadınların birey olarak var olmalarının önündeki en büyük engellerden bir tanesi kadınları aile içinde tanımlamak” dedi.
İktidardan son dönemlerde kadın hakları ve bedeni üzerinden yapılan değerlendirmeler ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından 2025 yılının “Aile Yılı” olarak ilan edilmesine ilişkin tartışmalar sürüyor. Feministler ve kadın hakları aktivistleri, bu yaklaşımlara tepki gösterdi.
“20 yıldır süren uygulamaların bir devamı”
ANKA Haber Ajansı’na konuşan siyaset bilimci Doç. Dr. Yasemin Özgün, iktidarın ‘Aile Yılı’ programının yıllardır süren, kadınları yok sayan, görmezden gelen politikaların bir devamı olduğunu belirterek şunları söyledi:
“Biz feministler ve kadın mücadelesi veren kadınlar, aile adı altında kadını aile içine hapsedip kadın ve LGBTİQ artıların varoluşunu, mücadelelerini, görmezden gelen, aile içindeki her türlü cinsel ya da şiddette dayalı sömürü, istismar pek çok şeye maruz bırakan bakış açısının sonucu diye düşünüyoruz. Aile Bakanlığı, Kadın Bakanlığı’nın yerini aldı. 20 yıldır süren uygulamaların bir devamı olduğunu düşünüyorum. Kadınların birey olarak var olmalarının önündeki en büyük engellerden bir tanesi kadınları aile içinde tanımlamak. Aynı şekilde LGBTİQ artı bireyler de bunun içinde. Onları da bir tehdit olarak görmek, ailenin, üremenin önünde bir engel olarak görmek. Nüfus politikaları ile pek çok şeyi belirleyip kadınları da LGBTİQ artıları da bunun içine sıkıştırmak anlamına geliyor bütün bu politikalar.”
LGBTİQ artı bireyler için hazırlanan yasa teklifi taslağı konusunda da açıklamalarda bulunan Özgün, “Çok korkunç diyebileceğimiz bir yasa tasarısı. Bütün LGBTRİQ ’ların var oluşuna, yaşam alanlarına müdahale eden doğrudan saldıran bir takım uygulamalar şu an gündemde. Kadınlar ve LGTBİQ bireylerin uzun yıllar süren, mücadelelerle elde ettikleri birçok haklara saldırılar olarak görmek gerekir bunları” ifadelerini kullandı.
“Erkekliğin o gasp etme, her şeyin belirleyicisi olma iddialarının bir devamı”
Kayyum atamalarını da değerlendiren Özgün, “Yurttaşları otoriter yöntemlerle yönetmek onların varlığına yönelik saldırılarda bulunmak bütün bunların bir erkek dili, erkek bakış açısı olduğunu düşünüyorum. Hiçbir otoriter, milliyetçi, militarist politikalar, erkek politikaları olarak da adlandırılabilir. Yurttaşların en temel haklarına yönelik bir saldırı bu. Erkekliğin o gasp etme, zapt etme, her şeyi ele geçime, her şeyin belirleyicisi olma iddialarının bir devamı olarak düşünmek gerekebilir bunları da” dedi.
“Erkek siyaset güdülüyor ver bu erkeklerle beraber güdülüyor”
"Siyasetteki erkek sayısının alınan kararlarda ve uygulamalarda ne gibi bir etkisi bulunuyor? Kadınların yönetimde olması neyi değiştirir" sorusu üzerine Özgün, şöyle konuştu:
"Erkek siyaset, erkek yargı, erkek devlet diyoruz. Erkek siyaset güdülüyor ve bu erkeklerle beraber güdülüyor. Tabii sadece kadınların sayısının artması da yetmez. Kadın bakış açısıyla, kadınların var olma bilinçleriyle buralarda daha çok sayıda var olmaları gerekir. Çünkü erkeklerin anlaması, erkeklerin birtakım şeyleri benimsemesi ve değiştirmeleri için mücadele etmeleri, beklenmiyor. Beklemiyoruz bunu. Bu ancak kadınların mücadeleleri ile mümkün. Ve kadınların oralarda daha fazla yer almasıyla, kendi sorunlarını, kendi yaşadıklarını daha çok dile getirmeleriyle mümkün olabilecek bir şey. Meclis’e baktığınızda bir erkek güruhu. Tartışan, kavga eden ya da televizyon programlarında zannedersiniz siyaset erkeklerin alanı. Ve kamusal alanda bir sürü mesele sadece erkeklerin gündeminde ve sadece erkeklerin bakış açısıyla çözülecek gibi bir hava doğuyor. Bu hiçbir şekilde doğru değil. Kadınların olmadığı yerde her zaman bu tür baskıcı şiddette yönelik politikaların çok daha fazla üretildiğini görüyoruz."
Bütün kadınların 8 Mart mücadelesini kutlayanr Özgün, “Hep birlikte var olma ve dayanışma içinde olmaya devam edeceğiz" dedi.