Doğan, bu kanun teklifin temel sorunları çözmekten çok kadrolaşmanın ve merkezileşmenin önünü açtığını, 12 Eylül darbesi sonrası cuntacıların üniversiteleri kontrol edebilmek, asayişi sağlayabilmek, öğrencileri, akademisyenleri baskı altında tutabilmek için kısacası bir itaat rejimi kurabilmek için YÖK’ü kurduklarını, darbe kurumlarıyla mücadele ettiğinini iddia eden AKP iktidarının YÖK’ü kaldırmak bir yana 16 yıllık iktidarı boyunca her geçen gün daha da merkezileştirdiğini ve kendine bağladığını ifade etti.
HDP'li Müslüm Doğan'ın YÖK Yasası ile ilgili konuşması şöyle;
Sayın Başkan Değerli Milletvekilleri
Üniversiteler araştırma, eğitim ve bilginin yayılması görevlerini bütünlüklü bir şekilde toplum yararına yürüten kurumlardır. Üniversiteler, bilimsel bilginin üretildiği mekanlardır.
Bu yüzdendir ki üniversitelerin bağımsız olması ve siyasal iktidarların organlarına dönüşmemesi gerekir. Devlet ve siyasal iktidarların üniversitelerle ilişkileri olabildiğince keskin sınırlarla belirlenmelidir. Bu sınırlama ne kadar net çizilirse üniversiteler o kadar özgün ve özerk olacaklardır.
Peki Değerli Milletvekilleri
Bu kanun teklifiyle üniversiteler daha özerk bir yapıya mı kavuşmaktadır?
Peki bu kanun teklifiyle üniversiteler daha bilimsel bir yapıya mı kavuşmaktadır?
16 yıllık AKP iktidarlarının yükseköğretime yönelik hayata geçirdiği tüm politikaların özünde piyasalaştırma, merkezileştirme ve kadrolaşma amacı yer almaktadır.
Bu kanun teklifi de temel sorunları çözmekten çok kadrolaşmanın ve merkezileşmenin önünü açmaktadır.
Sizlerin de bildiği gibi 12 Eylül darbesi sonrası cuntacılar üniversiteleri kontrol edebilmek, asayişi sağlayabilmek, öğrencileri, akademisyenleri baskı altında tutabilmek için kısacası bir itaat rejimi kurabilmek için YÖK’ü kurmuşlardır.
Askeri darbelerle oluşturulan kurumlarla mücadele edeceğini söyleyerek iktidar olan AKP, YÖK’ü kaldırmak bir yana 16 yıllık iktidarı boyunca her geçen gün daha da merkezileştirmiş ve siyasal iktidara bağlamıştır.
Söz konusu kanun teklifi de YÖK’ün yetki alanını daha da genişleten düzenlemelere yer vermektedir.
AKP iktidarı bir taraftan YÖK üzerinden üniversiteleri kendine bağlarken, diğer taraftan da eğitimi piyasa koşullarına göre şekillendirip ticarileştirmiştir.
Üniversiteler bilimsel bilgi ve eğitim alanlarından piyasa taleplerini karşılayan kurumlara dönüşmüştür.
Üniversitelere ayrılan kaynaklar giderek kısıtlanırken, ticarileşme ve bilginin metalaşması giderek artmaktadır.
Bunun en önemli örnekleri umut tacirliğine dönüşen, fahiş rakamlı sertifika programlarıdır.
Yine üniversitelere kaynak yaratmak adına tezsiz yüksek lisans gibi bölümlerin sayıları giderek artmaktadır.
Değerli Milletvekilleri
AKP iktidarının yükseköğretime yönelik en kapsamlı müdahalesi ise 15 Temmuz darbesi sonrası gerçekleştirilmiştir. OHAL altında Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı, 1577 fakülte dekanının yani tüm dekanların istifasını istemiştir.
Böyle bir düzende üniversitelerin özerk ve bağımsız olması mümkün müdür? Böyle bir düzende bilimsel eğitimden bahsetmek mümkün müdür?
Darbe girişiminin hemen ardından 4 bin 225 akademisyen hızla görevinden uzaklaştırıldı. Bu insanların pasaportlarına dahi el konuldu. Hatta siyasal iktidarın elinin uzandığı her alanda bu insanların çalışması engellendi ve engellenmeye devam ediyor.
15 vakıf üniversitesi kapatıldı. Bu kurumlarda çalışan 6 bin kişi bir gecede işsiz bırakıldı.
Tüm bu insanların ekmeğiyle oynayan, onları fişleyen, isim isim muhalif akademisyenleri belirleyen rektörler, akademik yıl açılışı için cüppelerini ayaklar altına alarak saraya koştular.
Yine bu süreçte disiplin soruşturmalarındaki süreler kaldırıldı, görevden uzaklaştırma uygulamasındaki 3 aylık süre sınırı kaldırıldı, rektörlük seçimleri kaldırılarak, rektörlerin doğrudan Cumhurbaşkanı tarafından atanması sağlandı, 683 sayılı KHK ile hakkında “terör örgütü irtibatı” olduğu iddiasıyla adli soruşturma ya da kovuşturma yürütülen doçent adaylarının, doçentlik başvurusu yargı süresince durduruldu ve son olarak yardımcı doçentlik kaldırılması ve doçentliğin önemini azaltan yasal düzenleme meclis gündemine taşındı.
OHAL döneminde yükseköğretime yönelik tüm bu müdahaleler üniversitelerin içini boşaltmış ve akademi üretemez hale getirilmiştir.
Bu müdahaleler sonucu üniversiteler bilim, sanat ve felsefe alanlarında özgürleştirebilmek değil, aksine siyasal iktidara itaat eden, sermaye çevrelerinin ihtiyaçlarına uygun hareket etmeyi görev edinen, hakkaniyet ve liyakat ilkesini ortadan kaldırarak statüler dağıtan ve haksız zenginleşmelere kapı aralayan bir kurum haline dönüştürülmüştür.
Kısaca bugün üniversitelerde bilimsel ve akademik değerler, belirli siyasal amaçlar doğrultusunda kullanılmakta ve üniversitenin iç hiyerarşisi içerisinde özgür bilim, eleştirel düşünce yok edilmektedir.