CHP İzmir Milletvekili Rahmi Aşkın Türeli, CHP Grubu adına konuştu. Türeli, bütçeye ilişkin eleştirilerini sıralayarak ret oyu vereceklerini vurguladı.
İşte Türeli'nin konuşmasından satır başları:
Yaşadığı sorunların gittikçe ağırlaştığını gördüğümüz Türkiye; siyasi, ekonomik, sosyal, idari bütün boyutlarıyla çok ciddi bir krizin içinde.
Türkiye’nin demokrasiden uzaklaştığını ve otoriter bir rejime doğru hızla gittiğini aktaran Türeli; “Yaşadığı sorunların gittikçe ağırlaştığını gördüğümüz Türkiye; siyasi, ekonomik, sosyal, idari bütün boyutlarıyla çok ciddi bir krizin içinde. Demokrasiden hızla otoriter bir rejime doğru kayıyor ve 2017 referandumu sonrası geçilen 2018 Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle bu hızlanmıştır. Devletin temel organları olan yasama, yürütme ve yargı arasındaki kuvvetler ayrılığı hukuken ve fiilen ortadan kalkmıştır. Sadece parlamenter değil, başkanlık, yarı başkanlık dahil bütün sistemlerde olmazsa olmaz olan koşul, denge ve denetleme mekanizmasıdır ama ne yazık ki bu sistemde denge ve denetleme mekanizması yoktur. Yürütme, hem yasama hem de yargı üzerinde ciddi bir tahakküm kurmuştur.” değerlendirmesini yaptı.
Bürokrasi deneyimi, hafızası, birlikte çalışma alışkanlığı olmadan Türkiye’yi ancak bugün olduğu gibi yönetirsiniz!
Bürokrasinin bir tecrübe ve hafıza olduğunu söyleyen Türeli; “Bu sistem aynı zamanda son derece keyfîlik içeren bir sistemdir. Devlet yapısı bu yeni sistemde tepeden tırnağa değişmiştir; kurumlar kapatılmış, birleştirilmiş, yeniden yapılandırılmıştır ve bu yetmemiş, Cumhurbaşkanlığı bünyesinde âdeta paralel bir bürokratik yapı oluşturulmuştur. Kurullar, ofisler, başkanlıklar ve bunların klasik bakanlıklarla olan ilişkisi son derece sorunlu, tanımlanmamış bir ilişkidir. Bürokrasi bir deneyimdir, bürokrasi bir tecrübedir, bürokrasi bir hafızadır, birlikte çalışma alışkanlığıdır. Bunları yapmadığınız zaman "Geldik, biz yönettik." dersiniz ama Türkiye'yi bugün olduğu gibi yönetirsiniz.” ifadelerini kullandı.
Temel hak ve hürriyetlerin Cumhurbaşkanlığı kararnameleriyle düzenlenemeyeceği, Anayasa hükmüdür! Komisyonlara yağmur gibi Anayasa Mahkemesi tarafından bozulan Cumhurbaşkanlığı kararnameleri ile ilgili yasal düzenlemeler geliyor!
İktidar partisinin Anayasa’ya uymadığını vurgulayan Türeli; “Temel hak ve hürriyetlerin Cumhurbaşkanlığı kararnameleriyle düzenlenemeyeceği, Anayasa'da açık olmasına rağmen ısrarla Cumhurbaşkanlığı kararnameleri çıkartılmaktadır. Komisyonlara, Plan ve Bütçe Komisyonuna yağmur gibi Anayasa Mahkemesi tarafından bozulan Cumhurbaşkanlığı kararnameleri geliyor. Önümüzdeki hafta burada bir torba kanun görüşeceğiz; 14 maddesi, Cumhurbaşkanlığı kararnameleriyle düzenlenen hususların Anayasa Mahkemesi tarafından bozulması, iptal edilmesi nedeniyle kanun olarak yapılması için önümüze gelmesiyle ilgili. Geçmişte yine benzer düzenlemeler geldi, Anayasa'ya aykırılıklar vardı ve sonrasında yeniden Anayasa Mahkemesine gittik. Neden Anayasa'ya uymuyorsunuz? Anayasa'ya uymamayı bir alışkanlık hâline getirdiniz. Bunu neden yapıyorsunuz?” dedi.
"Kendini uygulatmayan Anayasa" diye bir şey olamaz! Burası muz cumhuriyeti değil!
Türkiye Cumhuriyeti’nin gelenekleri olduğunu hatırlatan Türeli; “Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun sözcüsü, bütçenin ilk günündeki konuşmasında "Kendini uygulatmayan Anayasa" diye bir şey söylemişti; “kendini uygulatmayan Anayasa” olur mu? Anayasa'ya uyacaksınız, Anayasa bir toplumsal sözleşmedir. Sonuç itibarıyla "Ben bunun istediğim yerine uyarım, istediğim yerine uymam." derseniz, olmaz. Burası, Türkiye Cumhuriyeti; bu ülkenin gelenekleri var, burası muz cumhuriyeti değil, "İstediğimi yaparım, istediğimi yapmam." olmaz.” ifadelerini kullandı.
OHAL kurallarına dayanılarak yapılan kayyum atamaları, milli iradenin gasbıdır!
Türkiye’de OHAL olmadığı halde OHAL kurallarının geçerli olduğunu söyleyen Türeli; “Olağanüstü yönetim usulleri bu iktidar döneminde normalleştirilmiştir. Bugün ülkede OHAL yok ama OHAL kuralları geçerli. Bunun en çarpıcı örneği ise yerel yönetimlere yapılan kayyum atamaları. OHAL döneminde çıkarılmış, değiştirilmiş bir yasa maddesine dayanılarak belediye başkanları herhangi bir biçimde "terörle iltisaklı" dendiği zaman belediye meclisi içinden bir seçim yapılması yerine kayyum ataması olmaz; bu, millî iradenin gasbıdır. Millî irade sadece merkezi hükûmet nezdinde olmaz, aynı zamanda yerel yönetimler nezdinde de bu söz konusudur. Buna uymak gerekir.” değerlendirmelerinde bulundu.
Belediyelerin ve belediye şirketlerinin gecikmiş vergi ve sigorta prim borçlarının tahsili için genel bütçeden aldığı payların kesilmesi, hesaplarına haciz konulması tek adam yönetiminin keyfiliğini göstermektedir.
AKP’nin 22 yıldır iktidarda olduğunu hatırlatan Türeli, belediyelerin gecikmiş vergi borçları nedeniyle bütçeden paylarının kesilmesini eleştirdi. Türeli; “Merkezi yönetim-yerel yönetim ilişkisi son derece sıkıntılı. Siz yirmi iki yıldan beri iktidarsınız ve 2019 seçimlerinde bazı belediyeler bize geçti, en son 2024 seçimlerinde de büyük anlamda hem büyükşehir hem il ve ilçe belediyelerini kazandıktan sonra birdenbire önümüze şu çıktı: Belediyelerin ve belediye şirketlerinin gecikmiş vergi ve sigorta prim borçlarının tahsili için genel bütçeden aldığı payların kesilmesi, aynı şekilde şirketlerin hesaplarına haciz konulması gibi uygulamalar gündeme geldi. Neden bunu daha önce yapmıyordunuz? Yirmi iki yıldan beri iktidardaydınız, bunların borcu yok muydu? Neden bu konuda herhangi bir adım atmadınız da şimdi yapıyorsunuz? "Belediyeleri kaybettik." diye yapıyorsunuz değil mi? Merkezî yönetim ve yerel yönetim bir bütündür ve zaten merkezî yönetimin yerel yönetimler üzerinde vesayet yetkisi var ve bütün her türlü denetime tabi. "Biz gelelim, biz istediğimizi yaparız." demek, keyfîliktir. Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi, tek adam rejimi, özünde keyfî bir rejimdir.” dedi.
Parlamento varken devlet teşkilatı, bürokrasisi Cumhurbaşkanlığı kararnameleriyle düzenlenmez. Parlamento işlevsizleştirilmiştir! Büttçe hakkı gasbedilmiştir!
Devlet teşkilatının Cumhurbaşkanlığı kararnameleri ile düzenlenemeyeceğini ve Meclis’in bütçeyi reddetme imkanının dahii olmadığını hatırlatan Türeli; “Parlamentonun konumu zayıflamıştır ve Parlamento işlevsizleştirilmiştir. Bunun en temel tezahürlerinden biri, devlet teşkilatının Cumhurbaşkanlığı kararnameleriyle düzenlenmiş olmasıdır. Devlet teşkilatı, bürokrasi Cumhurbaşkanlığı kararnameleriyle düzenlenmez. Yasama niye var, Parlamento niye var? Neden seçime gitti insanlar? Bizleri, Parlamentoya kendilerini temsil etmek için seçtiler. Meclisin bütçeyi reddetme imkânı dahi yok. Dünyanın her yerinde bütçeler, bütçe hakkı kapsamında önemlidir ve bütçenin reddinin geçmişte örneği de vardır, hükûmetin düşmesi anlamına gelir. Ama burada, bütçe herhangi bir nedenle reddedildiği zaman, yeniden değerleme oranı yani enflasyon kadar artırılıyor. Bu, bütçe hakkının gasbıdır.” ifadelerini kullandı.
Torba kanunlar, yasamayı niteliksizleştiriyor!
Torba kanun sistematiğini eleştiren Türeli; “Bir türlü ihtisaslaşmanın gerçekleştirilememiş olması nedeniyle torba kanunlar, Plan ve Bütçe Komisyonuna geliyor; bizim Komisyonla ilgisi olmayan konular. Meclisin kuruluşunda bir ihtisaslaşma, ilgili komisyonlar vardır ve ilgili komisyona o konuyla ilgili milletvekilleri seçilir. O komisyonları çalıştırmayıp hepsini bir torba kanun sistematiğiyle ve sonrasında temel kanunla görüştürülmesi yasamayı son derece niteliksiz ve kalitesiz yasa yapmaya teşvik etmektedir.” dedi.
Güçler ayrılığının olmadığını hatırlatan Türeli, yasamanın işlevsizleştiğini aktararak; “Cumhurbaşkanı aynı zamanda bir siyasi partinin Genel Başkanıdır. Yasama ve yürütme arasında özellikle başkanlık sisteminin uygulandığı ülkelerde son derece sert ve katı bir güçler ayrılığı vardır. Burada bu sistem, yürütmenin yasama üzerindeki tahakkümünü artırmakta ve yasamayı işlevsizleştirmektedir.” değerlendirmelerini yaptı.
Seçilmiş milletvekili Can Atalay'ın AYM kararına rağmen Mecliste yemin edip göreve başlayamaması ve sonra milletvekilliğinin düşürülmesi, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına bir utanç kaynağıdır! AYM kararlarına uyulmaması, yargı organları arasında çekişme kabul edilemez!
Türeli, yargının verdiği kararların kamuoyunda tartışıldığını aktararak; “Yüksek yargı organlarının üyelerinin Cumhurbaşkanı veya Cumhurbaşkanının Genel Başkanı olduğu ve Parlamentoda çoğunluğu olan parti tarafından seçilmesi doğru değil. Yargı organları arasındaki çatışma ciddi boyutlara varmıştır. Mahkemelerin Anayasa Mahkemesi kararlarına defalarca uymadığını biliyoruz ama en son, Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay arasında var olan sıkıntı ve çekişme son derece ciddidir ve ciddi sıkıntılar yaratmaktadır. Yargının verdiği kararlar kamuoyunda tartışılıyor. Yargı, toplumun vicdanında meşruiyetini yitirdikçe çözümü mafyatik ilişkilerde ve suç örgütlerinde arama anlayışı yaygınlaşmaktadır. Yargı, hukuk devleti ve yargı bağımsızlığının eksiksiz bir biçimde kurulması ve bütün yurttaşların eşit bir biçimde hukuki güvenliğe sahip olma ilkesi bir demokrasi açısından vazgeçilmezdir.” ifadelerini kullandı.
Temel hak ve hürriyetlerin geliştirilmesi, toplantı ve gösteri yürüyüşleri hakkı, adil yargılanma hakkı; demokrasinin olmazsa olmazıdır!
Demokrasinin beş yılda bir gidilen sandıktan ibaret olarak görülmemesi gerektiğini vurgulayan Türeli; “Temel hak ve hürriyetler bütün yurttaşların düşünce ve ifade özgürlüğüne sahip olmasıdır, düşüncelerini özgürce ifade etmesidir ama "dezenformasyon yasası" denilen sansür yasası, etki ajanlığı gibi uygulamalarla vatandaşın düşüncesini ifade etme özgürlüğüne sınırlamalar getirilmeye çalışılmakta. Demokrasi aynı zamanda eleştiri hakkıdır. Demokrasiyi sadece dört beş yılda bir gidilen sandıktan ibaret saymayalım. Bu, demokrasi için gereklilik şartıdır, bir şekil şartıdır, olmazsa olmazdır ama en az onun kadar önemli olan demokrasinin öz ve içerik açısından zenginleştirilmesidir. Bu da temel hak ve hürriyetlerin geliştirilmesidir, toplantı ve gösteri yürüyüşleri hakkıdır, adil yargılanma hakkıdır.” İfadeleriyle sözlerini sürdürdü.
Esas itibarıyla Türkiye'nin problemi Türkiye'nin üretim ve ihracat yapısının ara malı ithalatına bağımlı olmasıdır. Bunu değiştirmediğiniz sürece Türkiye'de cari açık problemini çözemezsiniz.
Türeli sözlerinin devamında; “Siyasal alandaki sorunlar böyle, acaba ekonomi alanı nasıl, bir de ona bakmak isterim: Birikim, büyüme ve bölüşüm açısından baktığımızda kalkınma perspektifini kaybetmiş bir ekonomik model vardır. Neoliberal ekonomik model tüm kurum ve kurallarıyla devam etmektedir ve yirmi iki yıllık AKP döneminde ekonominin yapısal sorunları çözülmemiş, aksine ağırlaşmıştır ve bunun en önemlisi dış kaynaklara dayalı, dış kaynakta cari işlemler açığı veren bir ekonomidir. Şimdi, bütçe sunuşu sırasında hem Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı hem Hazine ve Maliye Bakanı "Cari açığı düşürüyoruz." diyorlar ama cari açığın içinde ithalat olarak enerjinin etkisi vardır, altın ithalatı da var ama esas itibarıyla Türkiye'nin problemi Türkiye'nin üretim ve ihracat yapısının ara malı ithalatına bağımlı olmasıdır. Bunu değiştirmediğiniz sürece Türkiye'de cari açık problemini çözemezsiniz. Çözemediğinizi siz de biliyorsunuz, yirmi iki yıldan beri hazırladığımız her planda, her orta vadeli programda, her yıllık programda ve bütçede bunu zikretmenize rağmen bu alanda gidilmiş bir yol yok.” değerlendirmelerinde bulundu.
Büyümenin niteliği zayıftır, yatırımlarda özellikle kamu yatırımlarında ciddi bir azalış var ve özel sektörün yaptığı yatırımlar bu yatırımları ikame etmiyor, karşılamıyor.
İktisatta kamu yatırımları ile özel yatırımlar arasında bulunan tamamlayıcılık ilişkisini hatırlatan Türeli; “Bu sene ekonominin yavaşlaması gibi nedenlerle cari açık biraz düzelmiş gibi gözüküyor ama cari açık böyle düzelmez. Büyümenin niteliği zayıftır, yatırımlarda özellikle kamu yatırımlarında ciddi bir azalış var ve özel sektörün yaptığı yatırımlar bu yatırımları ikame etmiyor, karşılamıyor. Oysa, iktisatta kamu yatırımları ile özel yatırımlar arasında tamamlayıcılık ilişkisi vardır. Kamu yatırımları özel yatırımları teşvik eder ama Türkiye'de kamu, özellikle bu kamu-özel iş birliği modeliyle ciddi anlamda yatırım, fiziki ve sosyal altyapı alanından, özellikle ulaştırma, enerjide ve hastanelerde en son şehir hastanelerinde alandan çekilmiş, bu alanları özel sektöre vermiştir ama özel sektörün normalde yapması gereken, ülkede üretimi ve ihracatı artırmaktır. Altyapı yatırımları alanı, kamunun alanıdır ve bunlar birbiriyle bir verimlilik ilişkisi içinde gider.” dedi.
Sanayileşme perspektifi kaybedilmiştir.
Sanayileşme perspektifinin kaybedildiğini, tarımın ise tasfiye edildiğini vurgulayan Türeli; “Sanayileşme perspektifi kaybedilmiştir. "Bütün dokümanlarda yüksek katma değerli mal ve hizmet üretimi yapacağız." demenize rağmen ne yazık ki Türkiye bunun uzağındadır. Teknoloji yoğunluğunda beklenen sıçrama sağlanamamıştır. Toplam içinde baktığımızda imalat sanayisinin, yüksek teknolojili sektörlerin payı sadece yüzde 3'tür. Türkiye bırakın gelişmiş ülkeleri, bizim gibi gelişmekte olan ülkelerle bununla mı rekabet edecek; Endonezya'yla Malezya'yla Arjantin ve Brezilya'yla? Bu şekilde, bu modelle Türkiye bir yere gitmez. Tarım tasfiye edilmiştir. Bakın, bugün gıda güvencesi dünyanın her yerinde stratejik bir sektördür ve gıda güvencesi önemlidir.” ifadelerini kullandı.
İstihdam yaratmayan yoksullaştırıcı bir büyüme var. Türkiye'de 3,5 milyon değil, 10 milyon insan işsizdir.
Türkiye’de işsizlik oranının açıklanandan çok daha yüksek olduğunu söyleyen Türeli; “İstihdam yaratmayan yoksullaştırıcı bir büyüme var. İşsizlik oranlarının yüzde 8, yüzde 9'larda olduğunu söylüyorsunuz ama TÜİK’in hesapladığı atıl iş gücüne baktığınız zaman en az onun 2 katıdır; yüzde 9 değil, yüzde 29'dur. Türkiye'de 3,5 milyon değil, 10 milyon insan işsizdir. Çalışmak isteyip, çalışabilecek çağda olup iş gücüne katılamadığı için işsizdir. Enflasyon yüksek seviyelerdedir ve nispi fiyat yapısı bozulmaktadır.” detaylarını aktardı.
2006 yılından beri Türkiye, enflasyon hedeflemesi rejimi uyguluyor ama bunları hiç elde edemedi.
Yoksulluğun hem yaygınlaştığını hem derinleştiğini söyleyen Türeli; “2006 yılından beri Türkiye, enflasyon hedeflemesi rejimi uyguluyor ve orada ilk başlarda da hedef şuydu: Yüzde 3, yüzde 4, yüzde 5 gibi bir enflasyon oranıydı ama Türkiye bunları hiç elde edemedi. Elde edemediği gibi son yıllarda son derece yüksek enflasyon oranlarıyla karşı karşıyayız. Yoksulluk hem yaygınlaşmakta hem derinleşmektedir ve kamu hizmetleri toplumsal ihtiyaçları karşılamaktan çok uzaktır. Hem nicelik hem nitelik olarak yetersizdir.” değerlendirmelerini yaptı.
Çalışma hayatı sorunlarla doludur!
Çalışma hayatında yaşanan sorun ve sıkıntılara da değinen Türeli; “Çalışma hayatı sorunların en büyük olduğu alanlardan biridir. Sadece iş gücüne katılım oranları ve istihdam oranlarının düşüklüğü değil, kayıt dışılık hâlâ çok yüksek, çalışanların neredeyse dörtte 1'i kayıt dışı çalışıyor. Sendikalaşma oranları çok düşük, iş sağlığı ve güvenliği yetersiz. Bakın, iş kazaları ki bunlar iş cinayetleridir, bugün hemen hemen madencilik sektöründen inşaat sektörüne kadar bütün alanlarda bunları yaşıyoruz.
İşçi sınıfının en temel müzakere gücü olan grevleri sürekli erteliyorsunuz. Grev hakkı, toplu sözleşmeli grev hakkı sonuç itibarıyla işçi kesiminin en temel hakkıdır. Başka türlü nasıl bir uzlaşma sağlayacaksınız? Ekonomik ve Sosyal Konseyi 2009'un Şubatından beri toplamıyorsunuz. Soru önergeleri verdim, hâlâ cevap yok. "Toplanacak" gibi bir kısım ifadelerle geçiştiriliyor, böyle gayriciddi, keyfi iş olur mu? Anayasa'da var olan kurallara işinize geldiği zaman uyuyorsunuz, işinize gelmediği zaman uymuyorsunuz.” dedi.
Yolsuzluk ve suç ekonomisi büyüyor! Adalet duygusu, yargının adaleti sağlayabileceğine ilişkin inanç yok oluyor!
Tüm Türkiye’nin kanını donduran yeni doğan çetesi olayını hatırlatan ve bunun belki de buz dağının görünen yüzü olduğunu söyleyen Türeli; “Bütün bunların sonucunda şiddet olayları yükseliyor; yolsuzluk ve suç ekonomisi büyüyor; çeteleşme, mafyalaşma her yerde, değerlerde yozlaşma ve çürüme var. En son, yenidoğan çetesi olayında yaşadık, kanımız dondu. Para yüzünden bebeklerin canına kıyan bir yapı ve uzun zamandır devam eden bir olay ve bu belki de sadece buz dağının görünen yüzü, altında kim bilir başka neler var? Ve gittikçe yaygınlaşan bu yapı aslında şunu gösteriyor: Adalet duygusu, yargının adaleti sağlayabileceğine ilişkin o yargı, o bakış yok oluyor.” ifadelerini kullandı.
Bu, emeğin aleyhine, sermayenin lehine bir bütçedir!
2025 bütçesinin emeğin aleyhine sermayenin ise lehine olduğunu söyleyen Türeli; Bakın, bütçeler bir kaynak dağıtım mekanizmasıdır; teknik olduğu kadar da politik metinlerdir yani devlet, vatandaşın gelirinin bir kısmına vergileme yoluyla el koyar, ondan sonra onu belli harcamalar arasında dağıtır. Burada iki temel soru var. Bu soruya verdiğiniz cevap o iktidarın, siyasi iktidarın yönelimini, bakışını ve ideolojik pozisyonunu belirler. Bir, vergileri kimden alıyorsunuz? Hangi tür vergiler ve kimden alıyorsunuz? İki, harcamaları hangi alanlara yapıyorsunuz ve bundan kimler yararlanıyor? İşte, bu sorulara verilen cevaplar hükûmetin tercihidir. Bu açıdan baktığımız zaman, daha önceki bütçelerden hiçbir farkı olmayan ve emeğin aleyhine, sermayenin lehine bir bütçedir bu. Hele yaşadığımız bu kriz koşullarında tam tersi bir şey olması gerekirken aynı mevcut yapı devam ediyor.” dedi.
Kalkınma planı, OVP, yıllık program, bütçe arasında bir uyum ve tutarlılık yok!
Türkiye’nin planlama deneyiminin 1960’larda başladığını hatırlatan Türeli, Devlet Planlama Teşkilatı’nın kapatılmasına rağmen planlamanın sürdüğünü söyledi. Türeli; “Kalkınma planı, OVP, yıllık program, bütçe. Bakın, bunlar üst politika belgeleridir ve dünyanın her yerinde bu üst politika belgeleri arasında bir uyum ve tutarlılık olur ama Türkiye'de bu yok. Kalkınma planıyla orta vadeli programın ilgisi yok. Kalkınma planının son yılı olan 2028 ve orta vadeli programın son yılı olan 2027'nin rakamlarının birbiriyle karşılaştırılması bile mümkün değil. E, ne oldu? Çöpe mi attık? Daha üzerinden bir yıl geçti, kalkınma planını çöpe attık. Türkiye'nin 1960'lı yıllardan beri başlayan ciddi bir planlama deneyimi var. Devlet Planlama Teşkilatını kapattınız ama planlama bir biçimde devam ediyor ama bu planlamayı güzel yapalım. Planlama demek bir yol haritasıdır, bir vizyondur. Bugün neredeyiz, yarın nereye gideceğiz? Hangi araçları kullanarak gideceğiz, hangi harcamaları yapacağız? Buna ilişkin bir çerçevedir ve bu belgelerin ekonomideki karar alıcılara, hane halklarına, şirketlere bir yol göstericiliği kalmamıştır.” dedi.
Cumhurbaşkanının "faiz sebep, enflasyon sonuç" tezini ki kendisine fiyat istikrarını sağlama, Türk lirasının değerini koruma görevi kanunla verilmiş olan Merkez Bankası uyguladı, enflasyonu patlattı!
AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “faiz sebep, enflasyon sonuç” tezini hatırlatan Türeli; “OVP'nin ve bütçenin temel perspektifi dezenflasyondur; dezenflasyon, enflasyonun kontrol altına alınması, düşürülmesi. İyi ama şu soruyu sormayacak mıyız: Türkiye neden şimdi bir dezenflasyon süreci içinde? Çünkü enflasyonu patlattınız, çünkü 2021 yılının eylül ayında Cumhurbaşkanının "faiz sebep, enflasyon sonuç" tezini ki kendisine fiyat istikrarını sağlama, Türk lirasının değerini koruma görevi kanunla verilmiş olan Merkez Bankası uyguladı, enflasyonu patlattı, dolar kuru gitti, ekonominin bütün dengeleri bozuldu, şimdi, o yükselttiğiniz enflasyonu indirmeye çalışıyorsunuz. Bunu nasıl yapıyorsunuz, o da çok açık ve nettir: 2023 seçimlerinden sonra göreve gelen hem yeni Hazine ve Maliye Bakanı hem de o dönemki Merkez Bankası Başkanı söylediler, “rasyonel politikalara dönüş, irrasyonel politikalardan rasyonel politikalara geçiş.” İyi ama irrasyonel politikaları uygulayan da sizsiniz. Neden uyguladınız? Neden Türkiye'yi 2021 yılında, 2021 yılının eylül ayında Merkez Bankası politika faizi yüzde 19'ken enflasyon da yüzde 19,25'ken ve dolar kuru 8 lira 30 kuruşken böyle bir yanlış uygulamanın içine koydunuz ve onun sonucunda enflasyonu patlattınız? Ve şimdi toplam talebi kısmak, sıkı para, sıkı maliye ve sıkı gelirler politikasıyla ve yurt dışından sermaye girişleriyle birlikte dövizi baskılamak ve maliyet enflasyonunu bertaraf etmeye çalışıyorsunuz. İyi ama bakın, enflasyon beklentilerini kıramadınız, enflasyon beklentileri çok yüksek ve enflasyonun nedeninin ücret artışlarında bulan bir yaklaşımınız var; bu, doğru değil. Tabii ki ücretler bir maliyet unsurudur, reddetmiyoruz ama onun dışında, Türkiye'nin son dönemde yaşadığı enflasyon kâr itişli enflasyondur, yüksek kârlar var.” detaylarını aktardı.
Enflasyonun nedenini ücret artışlarında gören yaklaşımınız doğru değil! Enflasyon, kâr itişlidir; yüksek kârlar var.
Türeli, sözlerinin devamında; “Bu, literatürde de tartışılıyor, buna ilişkin makaleler var. İSO'nun 500 şirketine girin, bir bakın kârlılık oranlarına. Kârların ittiği bir yapı var. Merkez Bankası da zaten basın açıklamalarında bunu mahcup biçimde ifade ediyor. Ne diyor biliyor musunuz? "Ekonomideki fiyatlama davranışları bozulmuştur." E, bu tutanak işte ve bir taraftan bunu yapıyorsunuz, beklentileri kıramıyorsunuz, piyasaların eksik, rekabetçi yapısını tekelci ve oligopolist yapısını değiştiremiyorsunuz. Bugün Türkiye'de belli sektörlerde firmalar hâkimdir piyasaya ve istedikleri gibi fiyatı dikte ederler. Bunu değiştirmedikten sonra enflasyonu kalıcı olarak düşük haneli tek seviyelere indiremezsiniz. Bir yapısal reform yok, bir vergi reformu yok, bir harcama reformu yok, tasarruf tedbirleri bile göstermelik. Cumhurbaşkanının yaptığı harcamalardan görüyoruz bunu. Bu şekilde enflasyonu düşüremezsiniz.” ifadelerini kullandı.
Yirmi iki yıldan beri Türkiye'yi yöneten sizsiniz, CDS oranlarını 900'e çıkaran sizsiniz, rezervleri negatif seviyelere düşüren sizsiniz.
İktidar partisinin 22 yıldır ülkeyi yönetmesine rağmen yönetimde yapılan hiçbir hatanın kabul edilmediğini söyleyen Türeli; “Hazine ve Maliye Bakanı miladı kendiyle başlatıyor, ekonomide pembe tablolar çizdi. Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı da yapıyor. "CDS oranlarını düşürdük." diye övünüyorsunuz, "Rezervleri artırdık." diyorsunuz, kredi rating kuruluşlarının ülkemizin notunu iki basamak artırdığını söylüyorsunuz. İyi ama yirmi iki yıldan beri Türkiye'yi yöneten sizsiniz, CDS oranlarını 900'e çıkaran sizsiniz, rezervleri negatif seviyelere düşüren sizsiniz. Kredi rating kuruluşlarının notunu "yatırım yapılabilir" seviyeden "aşırı spekülatif" seviyeye çeken de sizsiniz. Yani hiçbir öz eleştiri yapmıyorsunuz, hiç! Yani "Bu sorunlar oldu, biz bir yanlış yaptık, bunu düzeltelim." diye bir yaklaşımı hiçbir politika belgesinde ya da bir sunuşta göremiyoruz. Sorunların nedeni dış dinamiklerde, dış güçlerde değil, bunların hepsi içeride uyguladığınız yanlış politikalardan kaynaklanıyor. Bunu bilin ve çıkın, bunu söyleyin, itiraf edin, "Yanlış yaptık, düzelteceğiz," deyin ama demiyorsunuz.” değerlendirmesini yaptı.
Kaynaklar heba edilmiştir!
Türkiye’nin “2026 sonunda tek haneli enflasyon” hedefinin Merkez Bankası tarafından yapılan düzenleme ile rafa kaldırıldığını ve 2026 hedefinin yüzde 12’ye çekildiğini aktaran Türeli; “Türkiye 2021 Eylül-2023 Mayısa kadar olan dönemde ve şimdi de "2026 sonunda enflasyon tek haneye inecek." deniliyordu; yaklaşık beş-beş buçuk yıllık bir dönemi Türkiye kaybetmiştir. Bunlar, kaybolan yıllarıdır Türkiye'nin. Türkiye burada ciddi anlamda ekonomisini büyütebilecekken, yatırımlarını artıracakken, eğitimde, sağlıkta var olan birçok sorunu çözebilecek kaynağa ulaşacakken işte, bu yanlış politikalarla kaynaklarını heba etmiştir. Enflasyonla mücadelenin toplumsal maliyeti, bu ülkede yaşayan işçinin, memurun, emeklinin, çiftçinin, esnafın ve sanatkârın üzerine yüklenmiştir ve şimdi, anlaşılıyor ki önümüzdeki dezenflasyon sürecinde de yüklenmeye devam edecektir. Hatırlarsanız, 2026'nın sonunda tek haneli enflasyona inecektik, yüzde 9,7'ydi o da -nasıl bir tek haneyse; 0,3 puan altında sadece yüzde 10'un- ama şimdi, Merkez Bankası daha yeni, üzerinde dumanı tüterken OVP'de bir değişiklik yaptı, onu yüzde 12'ye çekti. Yani anlaşılıyor ki tek haneli enflasyon 2027'lere kaldı ama bu uygulanan politikanın yükünü çeken kesim bu yükü ne yazık ki çekmeye devam edecek.” detaylarını aktardı.
Vergi gelirlerindeki artış çok yüksek, vergi yükü artıyor.
2025 bütçesini eleştiren ve bütçe açığı kadar faiz harcaması olduğunu söyleyen Türeli; “2025 yılı bütçesine kısaca bir değinmek isterim. Bütçe açığı azalıyor baktığımız zaman. Yıl sonu enflasyon yüzde 17,5'tu OVP'de, Merkez Bankası yüzde 21'e çıkardı ama tabii, bunlar yıl sonu, buna bakarken bizim ortalama enflasyona bakmamız lazım. Yani gayrisafi yurt içi hasıla deflatörü yüzde 33,9 -ki o da, büyük ihtimalle yüzde 40'ların üzerine çıkacak- harcamalardaki artış yüzde 31, vergi gelirlerindeki artış yüzde 46,5. Harcamaları kısıyorsunuz, vergileri artırıyorsunuz. İşte, bu bütçe nedir? Kime hizmet ettiği burada çok açık ve net olarak ortada. Bütçe açığı kadar faiz harcaması var, 1 trilyon 950 milyar lira faiz harcaması; onu çıkardığınız zaman daha da aşağı doğru düşmüş ve çok ilginçtir, bütçedeki yatırım harcamaları -nominal olarak söylüyorum, mutlak rakam olarak- sadece binde 8 artıyor, reel olarak enflasyondan arındırdığımızda nasıl bir negatif seviyede olduğunu görün. Sermaye transferleri bile nominal, o da yüzde 56 azalmış mutlak rakam olarak, reel olarak çok ciddi bir azalma var. Yani faiz dışı harcamalar, aynı zamanda ekonominin, kamunun hizmet yaratma, hizmet üretme kapasitesini gösterir. Hizmet üretme kapasitesi azalıyor. Vergi gelirlerindeki artış çok yüksek, vergi yükü artıyor. Burada hem Cumhurbaşkanı Yardımcısı hem Hazine ve Maliye Bakanı hep Türkiye'nin vergi yükünün OECD ülkeleri içinde çok yüksek olmadığını söylediler ama bakın, yıllar içinde artıyor, son üç yıl içinde 2,5 puanlık bir artış var.
OECD ülkeleri içinde Türkiye'nin vergi yükü çok yüksek olmayabilir ama vergi yükü yüksek olan ülkelerin aynı zamanda kamu harcamaları da yüksek, çok daha yüksek seviyedeler onlar, İskandinav ülkeleri ve diğer ülkeler. Bu anlamda konu sadece vergi yüküne bakarak olmaz, diğerlerine de bakacaksınız, kamu harcamalarına bakacaksınız ve vergi yüküne dolaylı ve dolaysız vergi yükü anlamında baktığımızda dolaylı vergilerin yani mal ve hizmetler üzerinden alınan ÖTV, KDV gibi vergilerin yükü son derece yüksektir. Türkiye, dolaysız vergilerde ciddi bir vergi reformu yapmadığı için bu noktadadır. Yüzde 65-yüzde 35’lik çarpık yapı devam etmektedir.” dedi.
Kur korumalı mevduat sisteminin yükü, 2023 yılında 830 milyar liradır, Merkez Bankası bilançosunun aktifindeki diğer kalemden bakınca 350 milyar liraları geçtiği anlaşılıyor.
Kur Korumalı Mevduat Sistemi’nin yükünün bütçe açığı olduğunu söyleyen Türeli; “Bakın, 2025 yılı için bütçe açığı yaklaşık 2 trilyondur, vazgeçilen vergi 3 trilyondur. 3 trilyon lira vergiden vazgeçilmesi son derece sıkıntılıdır. KÖİ modeline, kamu-özel iş birliği modeline önümüzdeki üç yıldaki harcanacak para 689 milyar liradır. Kur korumalı mevduat sisteminin yükü, bütçe açığıdır, bunu da bütçe açığına koyacaksınız. 2023 yılında 830 milyar liradır, bu sene de açıklamadı Merkez Bankası ama Merkez Bankası bilançosunun aktifindeki diğer kalemden bakınca 350 milyar liraları geçtiği anlaşılıyor.” dedi.
Türkiye'deki en zengin yüzde 1, ülkedeki servetin yüzde 40'ını alıyor, geri kalan yüzde 60'ını yüzde 99 paylaşıyor. Böyle adalet olur mu!
Türkiye’de büyük bir bölüşüm krizi yaşandığını vurgulayan Türeli; “Bölüşüm ilişkileri bozulmuştur. Gelir dilimlerine göre en düşük gelire sahip yüzde 5 gelirin yüzde 1'ini alırken, en zengin yüzde 5 yüzde 23,9'unu alıyor, tam 24 katı ve gene uluslararası bir kısım araştırma kurumlarının, bankaların yaptığı çalışmada Türkiye'deki en zengin yüzde 1 ülkedeki servetin yüzde 40'ını alıyor, geri kalan yüzde 60'ını yüzde 99 paylaşıyor. Böyle bir adalet olur mu? Bu ülkede huzuru ve refahı nasıl sağlarız, nasıl sağlarsınız? Ve daha da ilginci, önümüzdeki kalkınma planında ve orta vadeli programda buna ilişkin hiçbir perspektif yok. Hazine ve Maliye Bakanının açıklamalarından anlaşılıyor, diyor ki: "Önce enflasyonu tek haneye indireceğiz, ondan sonra işçinin, memurun, emeklinin hâli düzelecek. Ört ki ölem. Böyle bir şey var mı?” detaylarını aktardı.
Türkiye'nin ihtiyacı olan, bir kalkınma stratejisidir, yeniden kalkınmaya dönmektir
Türkiye’nin yeni bir kalkınma stratejisine ihtiyacı olduğunu vurgulayan Türeli; “Türkiye'nin ihtiyacı olan, bir kalkınma stratejisidir, yeniden kalkınmaya dönmektir. Cumhuriyetimizin 101'inci yılında Türkiye bu temel üzerinde hareket etmelidir.
1) Yüksek büyüme hızları sağlanmalıdır; Türkiye yüzde 6, yüzde 7'lik büyüme hızlarını sağlayabilmelidir ve geçmişte sağlamıştır.
2) İnsan odaklı bir kalkınma; dengeli, nitelikli, kapsayıcı. Sadece büyüme değil, insanlarımızın yaşam standardının, refahının ve yaşama kalitesinin yükseltilmesidir. Barınma, eğitim, sağlık, sosyal güvenlik, bütün bu alanlarda yani bir sosyal devletin yeniden tam anlamıyla kurgulanması, var olması gerekiyor.
3) Kalkınma gelecek nesilleri de kapsamalıdır, sürdürülebilirlik önemli. Bunun bir ayağında çevreyi koruma, doğayı tahrip etmeme var, teknoloji üretme kapasitemizi yükseltmek var, özelleştirme politikalarına son verilmesi var, kamu kaynaklarının haraç mezat yandaş sermaye gruplarına aktarılması var. Buna son verilmelidir ve gelecek kuşakları borçlandıracak politikalara son verilmelidir. Kur korumalı mevduat sistemi bugün -ne zaman çözülecek göreceğiz ama- ciddi bir yüktür. Kamu-özel iş birliği gelecek kuşakları, çocuklarımızı, torunlarımızı, doğmamış kesimlerimizi borç altına sokacak bir yapıdır ve bunun için planlama-piyasa ilişkisinin yeniden kurulması, planlama ve piyasanın kaynak tahsisini birlikte yapması gerekiyor. Tabii ki bütün bunların hepsinin, en başta da söylediğim gibi, demokrasi içinde, hukuk devleti içinde temel hak ve hürriyetlerin geliştirilerek yapılması gerekiyor.” ifadeleri ile yapılması gerekenleri sıraladı.
Bütçe süreci etkinlikten uzak, Türkiye Büyük Millet Meclisinde bütçenin nitelikli ve kapsayıcı bir müzakeresine ihtiyaç var ve bu anlamda da Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu konuda bir ihtisaslaşması gerekiyor.
Bütçe sürecini eleştiren Türeli; “Son olarak, bütçe sürecine ilişkin teknik birkaç şey söylemek isterim. Bütçe süreci etkinlikten uzak, Türkiye Büyük Millet Meclisinde bütçenin nitelikli ve kapsayıcı bir müzakeresine ihtiyaç var ve bu anlamda da Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu konuda bir ihtisaslaşması gerekiyor. Öncelikle bütçe sistematiği iyileştirilmeli, geçmişte bütçe dışı fonlar, döner sermayeler vardı -döner sermayeler devam ediyor- özel hesaplar, ajanslar kuruluyor, vakıflar kuruluyor. Bakın, olması gereken, şeffaf bir bütçe, tek bir hazine, bütçenin birlik ilkesi ve hesap verilebilirliktir. Türkiye Varlık Fonu var, kur korumalı mevduat sistemi var. Bunların hepsinin bir bütün içine alınması gerekiyor.
Kalkınma planları Türkiye Büyük Millet Meclisi kararı olarak gerçekleşiyor, ortaya konuyor. O zaman, kalkınma planlarının uygulama sonuçlarının yıllık olarak Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulmasına ihtiyaç var. Ne yapılmış ne yapılmamış, bunu görmemiz lazım.” dedi.
Kesin hesap komisyonun sürekli bir komisyon olarak kurulması lazım!
Bütçe sürecinin daha sağlıklı ilerlemesi için bir kesin hesap komisyonu kurulması gerektiğini söyleyen Türeli; “Başkanı ana muhalefet partisinden olacak ve bütçe uygulama sonuçlarını usul, esas açısından ciddi biçimde inceleyecek, Plan ve Bütçe Komisyonuyla birlikte çalışacak kesin hesap komisyonunun sürekli bir komisyon olarak kurulması büyük önem arz ediyor. Türkiye'nin buna ihtiyacı var. Türkiye'nin kaynaklarını iyi kullanmaya ihtiyacı var. Bunu Türkiye için, atalarımız için, çocuklarımız, torunlarımız için yapmak zorundayız.” ifadelerini kullandı.
Sayıştay denetimi kapsamı ve etkinliği artırılmalı.
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin bütçe ve yasama süreçlerinde güçlendirilmesi gerektiğini vurgulayan Türeli; “Sayıştay denetiminin kapsamı ve etkinliği artırılmalı. Sayıştay Kanunu'nun 45'inci maddesi Türkiye Büyük Millet Meclisinin Sayıştaya denetim talebinde bulunduğu herhangi bir kurumu istediği şekilde denetletebilme yetkisi verir. Bu, çok önemli bir konu. Bu konuda Türkiye Büyük Millet Meclisinin hem bütçe sürecinde hem yasama sürecinde güçlendirilmesi, Parlamentonun güçlendirilmesi, çok büyük bir ihtiyaçtır. Bu aynı zamanda bütçe hakkının da ortaya getirdiği bir şeydir. Bahsettiğim bu nedenlerle 2025 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi Kanun Teklifi'ne ve 2023 Yılı Kesin Hesap Kanun Teklifi'ne Cumhuriyet Halk Partisi olarak "ret" oyu vereceğimizi belirtiyor, yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.” ifadelerini kullanarak sözlerini sonlandırdı.